Ana içeriğe atla

Mutluluk?

Mutluluk Nedir?

        Bazen çok iyi hissedebiliriz. Her şey yolundadır ve bu sonsuza kadar böyle gidecek sanabiliriz. Sonrasında kötü herhangi bir şey olur ve hayatımız tamamen değişir. Her şeyin sonsuza kadar iyi gideceği hissine kapılmak hatalar yapmamıza neden olur. Sonsuz bir saadet fikrinin rehavetine kapıldığımızdandır belki bu. Her şeyin değişmeden devam edeceğine olan ümitsiz ve acınası inancımızdandır…

Genellikle çoğu kitap, film, dizi bu şekilde başlar değil mi? Bütün dünyaları başlarına yıkılır ve hayatlarında temel değişiklikler yaparlar. İlgi çekici bir konudur bu. Akıcıdır ve sürprizlerle doludur. Bazen her şeyin yolunda gittiği gösterilir, bütün karakterler mutludur ve düşünürüz ki “Kesin kötü bir şey olacak!”. Olur da… 

Pek, nedir bu mutluluk, nasıl ulaşılır? Bir şeye sevinince mutlu olduğumuzu düşünürüz, tamam. Ama benim bahsettiğim bitmeyecek olan mutluluk. Ne zaman düzlüğe çıkacak işlerimiz? Ne zaman hayatın küçük ve tatsız sürprizleri bitecek? Gerçekten ne zaman aklımızda kötü ve huzursuz düşünceler olmadan kafamızı yastığa koyup ertesi gün kötü bir şey olmayacağından emin olabileceğiz?  Hayatımızdaki tatsız insanlar ne zaman rahat bırakacak bizi? Ne zaman korkmadan, endişelenmeden, sırf içimizden geldiği için ve doğru olduğuna inandığımız için bir şey söyleyebileceğiz, yapabileceğiz? Entrikalar, oyunlar, üstü kapalı konuşmalar ne zaman sona erecek?

Kitap, film ve dizilerde bahsettiğim korkunç olaylar meydana gelir ve kurgudaki karakterler gelişir, kendilerini daha iyi tanır ve daha iyi insanlar haline gelirler. Bu gerçek hayatta da böyle midir? Her şerde bir hayır gerçekten var mıdır? Her kötü durumdan gerçekten de güçlenerek mi çıkarız?

Bu kitap, film ve dizilerin sonlarında bütün sorunlar çözülür genellikle. Örneğin masallarda bütün kahramanlar sonsuza kadar mutlu yaşarlar. Peki, gerçekten bir gün bütün sorunlar bitecek mi? Sonsuza kadar mutlu yaşayan var mıdır ki? 

Şahsen fikrim kimsenin mutlak mutluluğa ulaşamayacak olduğudur. Zaman zaman kendimizi mutlu hissedebiliriz. Bu süre gayet uzun da sürebilir. Ama sonunda er ya da geç her şey değişir, bozulur ve mahvolur. En basitinden arkadaşlık ilişkileriniz bile her geçen gün gelişme kaydeder. Bu gelişmenin olumlu veya olumsuz olabileceğini kestirmek mümkün değildir. En yakın arkadaşınızla görüşleriniz birdenbire değişebilir ve iki yabancı olabilirsiniz. İş veya okul değiştirerek tanıdığınız ve bildiğiniz her şeyden uzakta yeniden başlamanız gerekebilir her şeye. Eskiyi özleyebilirsiniz. Her gün ve her gece içinde bulunduğunuz duruma sövüp sayabilir, hayatınızdan ne kadar nefret ettiğinizi tekrarlayıp durabilirsiniz. Yahut sizin için çok önemli birisini kaybetmişsinizdir. Onsuz yaşamın hiçbir anlam ifade etmediğini ve bu dünyada renklerin ne kadar anlamsız, boş ve mide bulandırıcı şeyler olduğunu düşünecek hale bile gelmiş olabilirsiniz. Hayatta pek çok şey kötü gidebilir ama siz hiç yoktan sokakta gördüğünüz sakat bir kedinin mağrur bakışlarından veya sokak çocuklarının çaresizliğini görerek bu hayatın adil olmadığını düşünebilirsiniz. Belki kendi hayatınızı hak etmediğinizi bile düşünebilirsiniz. Duyduğunuz rastgele bir şarkı bile içinize hüzün salabilir ve günlerce kendinize gelemeyebilirsiniz.

Bu hayatta üzülmek için tahmin edemeyeceğiniz kadar sebep var.  Dediğim gibi mutlak ve değişmez mutluluk diye bir şey yoktur. Her zaman önünüze engeller çıkar. Her kötü olaydan da güçlü çıkamayabiliriz. Yıpranabiliriz, yorulabiliriz, umutsuz kalabiliriz… Duygularımızı dökmek ve rahatlamak için bir yazı yazmaya başlar ama asla tamamlayamayabiliriz. Derin derin iç çeker ve ne halde olduğumuzu düşünürüz.

Ancak her şeyi bir sonu vardır. İyi şeyler değişir ve biter dedim. Kötü şeyler de biter ve bir süreliğine dertsiz tasasız gökyüzünün maviliği ve aşkın büyüsü gibi mutlu şeylere odaklanır ve başka şey düşünemeyiz. Peki, o zamanlarda her şey daha mı iyidir? Sonsuza kadar öyle bir yaşam sürmek ister miyiz sahiden?

Bu hayatta öğrendiğim bir şey varsa o da insanın kendine dürüst olması gerektiğidir. Şimdi dürüst olalım ve hayatın kaostan ibaret olmadığını gerçekten içten bir şekilde söyleyelim. Ben bunu kendime söyleyemem çünkü buna inanmıyorum. Hayat gerçekten kaostan ibarettir. Her gün yanından geçtiğimiz onca insan da kendi hayatlarında akıl almaz şeylerle mücadele eder. Herkese sorsak kendi dertleri vardır. Kaos da budur işte.  Her gün milyonlarca insanın, çoğunu birbirinden habersiz bir halde yaşayıp gitmesinin ve birbirlerinin hayatlarına bir şekilde dokunmalarının, bitmez tükenmez bir düzende bir o yana bir bu yana koşuşturarak işlerini yoluna koymalarının arkasında bütün güzelliğiyle kaos vardır. Dünya döndükçe üzerinde yaşayan insanların dertleri, sıkıntıları, problemleri bitmez. Bu sıkıntıları atlatan insanlar sonunda özgürdür ve bir sonraki sıkıntıyı daha güçlü ve akıllı karşılarlar. Bazen kabul etmek istemesek de dünya bundan ibarettir. Her yeni günün bilinmezliği her sabah insanların yataklarından kalkıp bir amaç edinmelerini ve bu amaç uğrunda kendi dünyalarında savaşmalarının nedenidir. İçinde bulunduğumuz düzen aslında düzensizliktir. Her şey her an değişebilir ve sorduğumuz çoğu sorunun mantıklı bir açıklaması yoktur. Her şeyin cevabını öğrenmek mutluluğu getirmez. Yine kabul etmesi zor olsa da belki de sadece insanın kendin akışa bırakması gerekir. Elimizden her kötülüğün içindeki iyiliği ve güzelliği görmek dışında bir şey gelmez.

Sorduğumuz her soru ve bulamadığımız her cevabın ardından dışarı çıkıp gökyüzünün sonsuzluğuna ve güzelliğine, yaşamın mucizelerine bakıp bir sonbahar gününde hafif esen rüzgârın tenimize ince dokunuşunu hissedebiliyorsak; bütün kalbimizle benliğimizi hissediyorsak ve kendimizi seviyorsak hangi kötülükle başa çıkamayız? Kim bizi yıkıp geçebilir? Yıkılsak bile neden ayağa kalkamayalım? Neden küçük şeylerden zevk almayalım ki bu hayatta? Mutluluğumuza engel bizden başka kimse ve hiçbir şey yoktur ki! Önemli olan ne görmek istediğimizdir. Samimi düşüncelerle ve güçlü bir motivasyonla yapamayacağımız herhangi bir şey olabilir mi? Saf ve samimi düşüncelerimizi yenebilecek, yıldırabilecek, yıpratabilecek hiçbir şey yoktur.


Şarkı: Nina Simon- Feeling Good


Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Karalama 1

  10.08.2014 Evim. Sonunda… Her gün hiç bitmeyecekmiş gibi. Ama evime geldiğimde hiç yaşamamışım sanki. Bunu da her gün söylüyorum değil mi? Bütün gün eğilmesin diye çubuklara bağlanan ağaçlarmışçasına zavallıca dimdik dolaşıyorum. Takım elbisem buruşmasın diye oturup kalkarken dikkat ediyorum. Kalabalık sofralarda herkese laf yetiştirirken bir de üstüme dökmemek için çabalıyorum. Aman Allah’ım, rezaleti düşünebiliyor musun? Gerçekten zavallı bir durum insanlığın bu hali. Herkes birbirine gereksiz şakalar yapıyor. Allah’ım ne kadar nefret ediyorum kendimden şakalarına gülerken. Eskimiş kelime oyunlarını dönüp dönüp aynı çevrelerde pazarlıyorlar. İkiyüzlü bir insanım bunlara güldüğüm için. Hiç belli etmiyorum ama, fevkalade bir yalancıyım ben. Bugün birini işe aldım. Heyecanlı, tecrübesiz, şaşkın bir genç. İlkelerinden ne kadar da komik bahsediyor. İş hayatında birbirlerinin arkasından iş çeviren, affıma sığınarak, terbiyesiz insanlar tanımış. Ciddi bir suratla ona hak verirken iç

Korkuyu Beklerken Kitap Tanıtımı ve İncelemesi

 Korkuyu Beklerken Yazar: Oğuz Atay Yayın Tarihi: 1975 Tür: Öykü Derlemesi Sayfa Sayısı: 196 Kısa Tarihi:     Beyaz Mantolu Adam, Unutulan, Korkuyu Beklerken, Bir Mektup, Ne Evet Ne Hayır, Tahta At, Babama Mektup ve Demiryolu Hikayecileri olmak üzere sekiz hikayeden oluşan bir derleme kitabıdır. İlk romanı Tutunamayanlar ile ses getiren Oğuz Atay'ın öyküleri de romanlarından geri kalmıyor. Her bir hikaye derinliği, zenginliği ve eşsiz dili ile insanı alıp götürüyor. Nereye mi? Her yere. Zaman zaman zihnimizin çatı katına, bazen adı unutulmuş bir demiryoluna, bazense bir cami avlusuna dilenmeye... Kitaba da adını veren hikaye Korkuyu Beklerken 'in gizli mezhep muzdaribi kahramanı kadar korkak, umutsuz ama inatçı bir aşık kadar saplantılı oluveriyoruz kitabı okurken. Sayısız türde sayısız canlandırma ve uyarlamalara konuk olan bu hikayeler hakkında hadi biraz daha ayrıntılara geçelim. Kitabın Konusu:     Her hikayede ayrı bir olay örgüsü var. Ancak kitabın genelinde bir kafa ka

Buz Adam Ötzi

             Buz Adam Ötzi Hakkında Her Şey                                                                                   Buz Adam Ötzi Kimdir? Buz adam Ötzi 19 Eylül 1991’dedağcılar tarafından bulunmuştur. Öncesinde ölü bir dağcı sanılsa da kurtarma operasyonlarının 23 Eylül tarihinde tamamen başarıya ulaşması sonucu günümüzden 5300 yıl önce Bakır Çağı’nda bedenini buzda donan tarihin en iyi korunan mumyalarından olduğu anlaşılmıştır.  Bilim insanları Ötzi üzerinde yaptıkları araştırmalarda nereli olduğuna, neden öldüğüne, geçirdiği hastalıklara, yediği son yemeğine, yanında bulundurduğu eşyalara ve vücudundaki dövmelere bakarak yaşadığı dönemin sosyal ve kültürel özelliklerine ulaşabilmektedirler.  Ötzi ismini bulunduğu vadiden almıştır(Ötzal Alpleri). Buz Adam Ötzi Nasıl Bulundu? Günümüzden 20 yıl önce Avusturya-İtalya sınırında Alp Dağları’nda yürüyüşe çıkan iki Alman turist, son zirveye de çıktıktan sonra daha kestirme bir yerden dönmek isterler. Buz halindeki bir dere yata