Ana içeriğe atla

Satranç Kitap Tanıtımı ve İncelemesi

Satranç

Yazar: Stefan Zweig
Yayın Tarihi: 1941
Tür: Uzun hikaye, kurgu
Orijinal Adı: Schachnovelle
Çeviri: Ahmet Cemal
Sayfa Sayısı: 77

Kısa Tarihi:

    Satranç, yazarının ölümünden kısa süre öne yazılan düzyazılı metinlerden biridir. Stefan Zweig bu kitabı yazdığı sıralarda eşi Lotte Zweig ile Brezilya'ya sürekli yerleşme kararı almıştı. Nazilerden çok uzak oması ve kişisel hiçbir sıkıntı ve sorunu olmamasına rağmen Zweig burada da Naziler'in korkunç etkisinden kaçamamıştı. 
    Korkunç gelişmeleri dikkatle takip eden Zweig kendini karamsar bir dünyada buldu. Arkadaşlarına yazdığı bir mektupta şunları söylemişti: "Sizler yeni bir gün doğumunu bekleyebilirsiniz, benim buna gücüm kalmadı..." Bunun ardından da eşi Lotte ile birlikte hayatına son verdi. 
    19. yüzyılın son çeyreğinde bütün alanarda çok etkili olan psikoloji bilimi ve Stefan Zweig'in inanılmaz psikolojik analiz tekniği ile harmanlanmış bu harika eser işte böyle karamsar ve umutsuz bir ortamda kaleme alınmıştı. Zweig yazarlığı boyunca yazdığı bütün biyografi ve metinlerde kelimeleri ustalıkla kullanan yazar kimliğinin yanı sıra başarılı ve yetenekli psikolog kimliğini de eserlerine katmıştır. Yazdığı eserlerde karakterlerin psikolojik dünyasını okuyuculara sunmuş ve her defasında hayranlık uyandırmayı başarmıştır. 
                                                   

Kitabın Konusu:

    New York'tan Buenos Aires'e gitmekte olan bir yolcu gemisinde bir zamanlar adı sanı bilinmeyen bir köyde rahibin evinde kalan ve kendine ne söylenirse yapan yetim bir çocuk vardır. Bu çocuk bir dizi tesadüf sonucu köyünden çıkmış ve rakip tanımaz bir "Dünya Satranç Şampiyonu" olmuştur. Doğru düzgün konuşmasını bilmeyen, iki kelimeyi bi araya getirip de iki çift laf edemeyen bu adam "Mirko Czentovic" basın ve rakipleri tarafından aşağılanmak istese de kimseye aleyhinde kullanılabilecek malzeme vermemektedir. Bu paragöz adam Buenos Aires'e bir turnuva için giderken gemideki başka satranç oyuncuları ile satranç oynamaya başlar -tabi ki de ücretli bir oyundur bu- ve seri bir şekilde bütün oyunları kazanır. McConnor denen petrol zengini bir adam hırslı bir şekilde oynamaktadır. Bu dünya şampiyonuna karşı pek çok kişi beraber oynamaktadırlar ama bu Czentovic için bir engel değildir. Ancak bir oyunun ortasında izleyicilerden biri kendini tutamayarak McConnor'a yanlış hamleler yaptığını ve durumu düzeltmek için ne yapması gerektiğini anlatır ve oyun berabere biter. Herkes bu gizemli adama bir el oynaması için yalvarır çünkü herkes Cxentovic'in kibirli tavrından rehatszı olmaktadır ve kötü gitmekte olan yarım bir oyunu beraberliğe taşıyan bu gizemli oyuncu bunun için belki de tek şanslarıdır ama adam 20 senedir eline bir satranç taşı bile almamış olduğunu söyleyip oynamayı reddederek herkesi şaşırtır. 
    McConnor'ın gözüne bir hırs perdesi çekilmiştir ve bu gizemli adam ile Czentovic'in oynamaları için bütün imkanlarını seferber edeceğini söylemiştir. Czetovic'e karşı oynayan gruptan biri bu gizemli adamı ikna etmek için gönderilir ve gizemli adam Dr. B. akılalmaz hikayesini anlatmaya başlar... Nazi Almayası'nda yüklü psikolojik baskı altında nasıl akıl sağlığını yitirme raddesine geldiğini ve bir gün tesadüfen rastladığı bir satranç kitabının hayatını nasıl değiştirdiğinin hikayesidir bu...

BU BÖLÜMDEN İTİBAREN KİTABIN SONUYLA İLGİLİ BİLGİLER VARDIR. KİTABI OKUMADIYSANIZ DEVAM ETMEYİN!

Karakterler:

Dr. B: Viyanalı bir avuat olan Dr. B Kraliyet ailesi için çalışmaktadır ve Hitler Viana'yı işgal ettiği sırada bulundurduğu gizli evraklar nedeniyle tutuklanmıştır. Uzun zamandır avukatlık bürolarında Avrupa'daki gizli polis teşkilatı "Gestapo" tarafından gözetlenen Dr. B diğer herkes gibi toplama kamplarına değil aslında ilk bakışta gayet konforlu olan bir otel odasına yerleştirilmiştir. Ama burada dış dünyadan izole edilen Dr. B'nin sinirleri kısa zamanda çözülmüştür. Çok uzun zaman yalnız kalmak, düşüncelerini kontrol etmesini ve akıl sağlığını korumasını engellemektedir. Bir gün sorguya götürülürken bir subayın paltosunun cebinden ne hakkında olduğunu bile bilmeden bir kitap çalmıştır ve şans eseri bu kitap bir satranç kitabıdır. O güne kadar satrancı sadece bir oyun ve vakit öldürme aracı olarak gören Dr. B o günden sonra satranç hakkında her şeyi öğrenir. Tinsel anlamda her şeyi bilmesine rağmen gerçekten de 20 senedir asla gerçek bir satranç oyunu oynamamıştır. Buna rağmen bir dünya şampiyonuna karşı başarılı bir şekilde mücadele etmiştir lakin geçmişin izleri herkesin tahmininden daha derindir...

Mirko Czentovic: Bilinmeyen bir köyden çıkıp dünya şampiyonu olan, satranç bilgisi dışında hiçbir entelektüel birikimi olmayan, satranç camiasında da pek sevilmeyen paragöz bir satranç oyuncusudur.

                                                           

McConnor: Kaybetmeyi bir seçenek görmeyen, aşırı hırslı ve hedefe giden yolda gözü hiçbir şey görmeyen bir petrol zengidini iş adamıdır.

                                                            D&R - Kültür Sanat ve Eğlence Dünyası

Altını Çizdiğim Yerler:

  • "...satranç, insanoğlunun icat ettiği öteki bütün oyunlar arasında kendini bağımsızca rastlantının her türlü tiranlığının dışında tutan ve zafer taçlarını yalnızca tine ya da daha doğru bir deyişle, tinsel yeteneğin belli bir türüne sunan tek oyundu." (sf.12)
  • "Satranç için, tıpkı aşkta olduğu gibi, bir partnerin varlığı şarttır." (sf.15)
  • "...dünyada hiçbir şey insan ruhu üzerinde hiçlik kadar ağır bir baskı uygulayamaz." (sf.37)
  • "... kendi Ben'imin çevresinde ve dahası bedenimde mutlak anlamda hiçlik inşa edilmişti." (sf.37)
  • "...düşüncelerimi yutacak, yutacaktım, taki boğulana ve sonunda onları kusmaktan başka çare bulamayana kadar..." (sf.41-42)
  • "...hep aynı düşüncelerin bir insanı nasıl yiyip bitirdiğin ve yıkıma sürüklediğini anlatamaz." (sf.43)
  • "Sonunda yalnızdım ve artık asla yalnız olmayacaktım!" (sf.47)
  • "...etrafmdaki hiçliği hiçe indirgeyen bir etkinlikti...." (sf.50)
  • "...satrançta insanın kendi kendine oynamak istemesi, kendi gölgesi üzerinden atlamak istemesi gibi anlamsız bir zıtlık durumudur." (sf.53)
  • "İçimde bir şey haklı çıkmak istemekteydi, ama ne yazık ki kendisiyle tek savaşabileceğim, içimdeki öteki Ben'di." (sf.56)
    
        Şimdi de kitap hakkındaki düşüncelerime geldik.

    "Hiçlik"

        Hiçlik içinde geçen bir yıl Dr. B.'de akılalmaz etkiler yaratmıştır. Toplumdan tamamen izole edilmiş olan Dr. B. kendi düşünceleriyle baş başadır ve çok uzun süre yalnız kalmak algısal bozukluklar yaratmakla beraber insanın kendine olan güvenini de tamamen yok etmektedir. Soruglardan sonra yine o hiçliğe dönmek ve bu sefer de kendi kendini sorgulamak Dr. B.yi yıpratmıştır. 
    Bir gün tesadüf eseri bulduğu satranç kitabı disiplinli düşünme yetisini geri getirmiş ve bu nedene sorgularda herkesten daha iyi dayanmıştır. Ancak kitabı tamamen bitirip öğrenecek daha fazla bir şey bulamadığında... Kendine karşı oynamaya çalışmak her ne kadar mantıksız görünse de tek şansı haline gelmiştir.  Bunu başarılı bir şekilde yapabilmek için kendi içinde kendine karşı gelerek iki farklı kişilik geliştirmiştir. Saatler süren sessizlik ve yalnızlık yüzünden tek yaptığı şey kendi içindeki bu iki oyuncuyu birbiriyle çarpıştırmak olduğundan mola vermeden ve dinlenmeden bunu yapmaya başlamıştır. Uykusunda bile kendi kendine satranç oynaması durumun ne kadar vahim olduğunu da anlatıyor aslında. 
    Oyun esnasında kendi kendine hakaret etmeye ve bağırmaya başlar ve bu durum her gün daha kötüye gider. En sonunda kedinden geçer ve hastaneye kaldırılır. Anlayışlı doktoru onun serbest bırakılmasını sağlar ve bir daha asla satranç oynamamasını önerir çünkü eşi benzeri olmayan "Satranç Zehirlenmesi"ne yakalanmıştır. Buna rağmen gemide kendini tutamaz ve Czentovic ile oynarken yine kendinden geçer. Aylar süren bu hastalık onda derin izler bırakmıştır ve bundan kurtuluş mümkün değildir. 
    Czentovic'in yavaş yavaş oynaması onu rahatsız eder ve beklerken kendi kendine yine oynamaya başlar. Sonunda oyunları karıştırır ve anlamsız hareketle yapmaya başlar. Bunu fark eden Czentovic de bunu kullanır ve sonunda Dr. B. oyunu bırakır. 

    Hiçlik içinde tutunacak bir şey bulmuştu. Bu bir kitaptı. İlk başlarda çok faydalı olsa bile bu da onun için hiç iyi bitmedi. 
    Anladım ki insanlar gerçekten de birbirlerine muhtaçlar.  Her gün yaşadığımız hayat bize sıradan ve anlamsız gelse bile aslında pek çok şeye sahibiz. 
    Geçmişte yaşananlar aslında herkes üzerinde etkiler bırakır ve buna göre gelişiriz, gelişiriz. Bu durumda Dr. B. yaşadığı bütün o kötü şeyleri aşamamıştır ve hayatının sonuna kadar böyle yaşamak zorundadır. Stefan Zweig'ın mutsuzluğunu gözler önüne seren bir durum bu. O kadar umtsuzdur ki Dr. B. bu işin içinden çıkamaz ve kim bilir hayatının geri kalanını nasıl geçirir?
    Zweig hayattan umudunu öyle yitirmiştir ki kendi canını alır çünkü bazı şeyleri aşmak ve bazı şeyler yaşandıktan sonra hayatına devam etmek asla mümkün olmaz. Dr. B. de bunun kanıtıdır. 
    Otoritelerin insanlara bu şekilde işkence ederek sonuca ulaşmaya çalışmaları ve hatta bu yöntemlerin işe yaraması ise korkutucu bir gerçek. 

       Düşüncelerinizi yorumlarda paylaşırsanız seviniriz.
       Başka yazılarda görüşmek üzere...

    

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Karalama 1

  10.08.2014 Evim. Sonunda… Her gün hiç bitmeyecekmiş gibi. Ama evime geldiğimde hiç yaşamamışım sanki. Bunu da her gün söylüyorum değil mi? Bütün gün eğilmesin diye çubuklara bağlanan ağaçlarmışçasına zavallıca dimdik dolaşıyorum. Takım elbisem buruşmasın diye oturup kalkarken dikkat ediyorum. Kalabalık sofralarda herkese laf yetiştirirken bir de üstüme dökmemek için çabalıyorum. Aman Allah’ım, rezaleti düşünebiliyor musun? Gerçekten zavallı bir durum insanlığın bu hali. Herkes birbirine gereksiz şakalar yapıyor. Allah’ım ne kadar nefret ediyorum kendimden şakalarına gülerken. Eskimiş kelime oyunlarını dönüp dönüp aynı çevrelerde pazarlıyorlar. İkiyüzlü bir insanım bunlara güldüğüm için. Hiç belli etmiyorum ama, fevkalade bir yalancıyım ben. Bugün birini işe aldım. Heyecanlı, tecrübesiz, şaşkın bir genç. İlkelerinden ne kadar da komik bahsediyor. İş hayatında birbirlerinin arkasından iş çeviren, affıma sığınarak, terbiyesiz insanlar tanımış. Ciddi bir suratla ona hak verirken iç

Korkuyu Beklerken Kitap Tanıtımı ve İncelemesi

 Korkuyu Beklerken Yazar: Oğuz Atay Yayın Tarihi: 1975 Tür: Öykü Derlemesi Sayfa Sayısı: 196 Kısa Tarihi:     Beyaz Mantolu Adam, Unutulan, Korkuyu Beklerken, Bir Mektup, Ne Evet Ne Hayır, Tahta At, Babama Mektup ve Demiryolu Hikayecileri olmak üzere sekiz hikayeden oluşan bir derleme kitabıdır. İlk romanı Tutunamayanlar ile ses getiren Oğuz Atay'ın öyküleri de romanlarından geri kalmıyor. Her bir hikaye derinliği, zenginliği ve eşsiz dili ile insanı alıp götürüyor. Nereye mi? Her yere. Zaman zaman zihnimizin çatı katına, bazen adı unutulmuş bir demiryoluna, bazense bir cami avlusuna dilenmeye... Kitaba da adını veren hikaye Korkuyu Beklerken 'in gizli mezhep muzdaribi kahramanı kadar korkak, umutsuz ama inatçı bir aşık kadar saplantılı oluveriyoruz kitabı okurken. Sayısız türde sayısız canlandırma ve uyarlamalara konuk olan bu hikayeler hakkında hadi biraz daha ayrıntılara geçelim. Kitabın Konusu:     Her hikayede ayrı bir olay örgüsü var. Ancak kitabın genelinde bir kafa ka

Buz Adam Ötzi

             Buz Adam Ötzi Hakkında Her Şey                                                                                   Buz Adam Ötzi Kimdir? Buz adam Ötzi 19 Eylül 1991’dedağcılar tarafından bulunmuştur. Öncesinde ölü bir dağcı sanılsa da kurtarma operasyonlarının 23 Eylül tarihinde tamamen başarıya ulaşması sonucu günümüzden 5300 yıl önce Bakır Çağı’nda bedenini buzda donan tarihin en iyi korunan mumyalarından olduğu anlaşılmıştır.  Bilim insanları Ötzi üzerinde yaptıkları araştırmalarda nereli olduğuna, neden öldüğüne, geçirdiği hastalıklara, yediği son yemeğine, yanında bulundurduğu eşyalara ve vücudundaki dövmelere bakarak yaşadığı dönemin sosyal ve kültürel özelliklerine ulaşabilmektedirler.  Ötzi ismini bulunduğu vadiden almıştır(Ötzal Alpleri). Buz Adam Ötzi Nasıl Bulundu? Günümüzden 20 yıl önce Avusturya-İtalya sınırında Alp Dağları’nda yürüyüşe çıkan iki Alman turist, son zirveye de çıktıktan sonra daha kestirme bir yerden dönmek isterler. Buz halindeki bir dere yata