Ana içeriğe atla

Bir İdam Mahkumunun Son Günü Kitap Tanıtımı ve İncelemesi

D&R - Kültür Sanat ve Eğlence Dünyası

Bir İdam Mahkumunun Son Günü

Yazar: Victor Hugo
Yayın Tarihi: Şubat 1829
Tür: Kurgu, romantizm, roman
Orijinal Adı: Le dernier jour d'un condamné
Çeviri: Volkan Yalçıntoklu
Sayfa Sayısı: 77

Kısa Tarihi: 

    Victor Hugo idam  cezasına şiddetle karşı çıkmıştır. Yazdığı bu kitabı takma bir adla yayımlamıştır ve amacı idam cezasının ne kadar kötü bir ceza olduğunu ve idam yerine suçluların topluma yeniden kazandırılması gerektiğini savunmaktır. 
    Yazar, Paris'in ünlü Greve Meydanında tanık olduğu bir idam sonrasında bu kitabı yazmaya başlamıştır. Bu kitabı yazarken yirmili yaşlarda (26) olan Hugo'nun eserdeki amacı yalın bir dille sadece idamın ne kadar trajik ve saçma olduğunu herkese göstermektir. Kitabın 3. baskısındaki ön sözünde de diyalog halinde verilen "Trajedi Hakkında Bir Komedi" ise halkın idama ve idam karşıtı bu kitaba olan bakış açısını çok iyi ifade etmektedir.
    O dönemin, 19. yy Fransa'sının toplumsal yapısını çok iyi anlatan bu eser aynı zamanda çok önemli toplumsal ve tarihi bir kaynaktır. Ölüme gitmekte olan bir adamın psikolojisi ile okuyucuya sağlanan empati de bu romanı aynı zamanda psikolojik bir roman yapmaktadır.
    Hayat ile ölüm arasında gidip gelen bir adamın işlediği suç ne olursa olsun giyotin sehpasına giderken yaşadığı duyguların ağırlığı gerçekten bu kısa kitabı ağırlaştırıyor. Kitapta geçen her cümle ölüme giden bir adamın son sözleri... Ve bu adamın ölümü beklerken geçen 6 haftadaki gelişimi ve değişimi ölümün ne kadar zor olduğunu, idamın ne kadar acımasız olduğunu, ve sevinç çığlıkları arasında kurulu soğuk ve keskin giyotinin ne kadar trajik olduğunu bize anlatıyor.

Kitabın Konusu:

    İdam cezasına yönelik bir eleştiri olan "Bir İdam Mahkumunun Son Günü" bir idam mahkumunun ağzından yazılmıştır. Bu sayede okuyucu bütün düşünceleri benimser ve empati güçlenir. Bir idam mahkumu 6 hafta içinde idam edileceğini öğrenir ve hücresinde bazen kasvetli bazen umursamaz düşünceleriyle baş başa kalır. Bir idam mahkumu olduğu için ona başta iyi davranırlar ve istediği kağıt kalemi verirler. Böylece idam mahkumu yaşadıklarını yazmaya başlar. 
    Kitaba göre idam, sadece mahkumu değil aynı zamanda ailesini de öldürmektedir. Toplumdan dışlanan aile hayatları boyu bu leke ile yaşar. İdam edilmenin bile bir sürü masrafı vardır ve süreç çok uzun sürmektedir. Bu süreçte idam mahkumu, kürek cezasına çarptırılanların yaşadıklarını da gözlemler ve aktarır. 
    Kitabın başında idama mahkum edilmenin kürek cezasından daha iyi olduğunu düşünse de zaman geçtikçe ölüm korkusuyla düşünceleri ve bakış açısı tamamen değişir. Ölüm fikrinin getirdiği tedirginlik ve korku her geçen gün daha da artar. 
    Kitapta, gerçekleşen devrimlerin idama bakış açısı da verilir. Bu devrimlerden biri idam cezasını kaldırmak ister ama pek çok politik nedenle halk birden idam cezasına bağlanır ve ceza kalkmaz. Böyle pek çok konuya değinen kitapta idam mahkumu umutsuzluğun içinde sadece ailesine tutunur ama bu da uzun sürmez.

Not: Okuyucu kitap boyunca idam mahkumunun suçunu öğrenmez. Çünkü kimse ne olursa olsun ölmeyi hak etmemektedir. Suçlular topluma geri kazandırılabilir.

Karakterler:

İdam Mahkumu: Kısa bir süre içerisinde idam edileceğini öğrenen romanın ana kahramanıdır. Kitap boyunca onun düşüncelerini okuruz ve ölümle ilgili düşünceleri ve onu bekleyen dehşet son hakkında düşüncelerini öğreniriz.
İdam Mahkumunun Kızı: İdama giden yolda babası ondan ayrıyken o kadar zaman geçer ki Maria babasının nasıl göründüğünü unutur. Çünkü çok küçük bir kızdır ve babasının çoktan öldüğünü düşünmektedir. Babasına son bir kez veda etmeye gelir ve anlaşılır ki babasını hatırlamamaktadır. Bu idam mahkumunu mahveder...
Kürek Mahkumları: İdam cezasına mahkum edilmeyen ciddi suçlular kürek cezasına çarptırılır. Belli zamanlarda bir gösteriymişcesine bu insanlarla alay edilir. Kitapta bu etkinliği izleyen idam mahkumunun gözünde, onun düşüncelerine yer verilmiştir.
                                                  

Altını Çizdiğim Yerler: 

  • "Kuşkusuz derinliklerinde adaletin yattığı bir adaletsizlikti." (Önsöz)
  • "...insanların hepsi belirsiz bir süre için ertelenen ölüm cezasına mahkumdurlar." (sf.7)
  • "Yok ettikleri insanın bir zekası, hayata güvenen bir aklı, ölüme hazır olmayan bir ruhu olduğunu hiç düşünmemişler midir?" (sf.11)
  • "Burada bulduğunuz bir kuşun kanadında çamur vardır; koparıp kokladığınız bir çiçek iğrenç kokular yayar." {hapishane hakkında} (sf.31)
  • "...bu yazıyı kaleme aldığım saatte hala yağan bu ince ve dondurucu yağmur hiç kuşkusuz ben olmadan sürüp gidecek, gün boyunca yağmaya devam edecekti." (sf.36)
  • " -Peki o halde, dedi bana, ne düşünüyorsunuz?                                                                                  - Bu akşam artık hiçbir şey düşünemeyeceğimi." (sf.39)
  • "Bunlar kanın damla damla tükendiği, zihnin düşünceden düşünceye sönüp gittiği aynı çırpınışlar değil mi?" (sf.61)
  • "Ah! Sefiller! Sanırım merdivenlerden çıkıyorlar...                                                                            SAAT DÖRT" 

"Trajedi Hakkında Bir Komedi"

    Aslında kitabın çıktığı dönemde kitaba yönelik tepkileri ortaya koyan bu ön söz bize halkın idama bakış açısını da gösteriyor. Dönemin daha pek çok özelliğini yansıtan ifadeler olsa da benim ilgimi özellikle bir durum çekti. 
  1. "Gerçekten de, insanı kabuslar görmeye sürükleyen, hasta eden iğrenç bir kitap."
    Bunu söyleyen Bayan De Blinval'a bu kitabın insanları gerçekten kabuslar görmeye sürükleyen, hasta eden bir kitap olduğu konusunda katılıyorum. Çünkü bir idam mahkumunun son düşüncelerini öğrenmek gerçekten de insanın hayata bakış açısını değiştiriyor. Bir idam mahkumunun hayata dair düşünceleri ve umutsuzluğu tamamen içinize işliyor kitabı okuduğunuzda. Bu cezanın yüzyıllarca uygulandığı gerçeğini bilmek de daha bir dehşete düşürüyor insanı. Sadece okuduktan sonra bile çok etkilendim ve bu yoldan geçmiş olan yüzlerce, binlerce insanın daha hayatlarının son zamanlarında bu ve hatta daha kötüsü düşüncelerle baş başa kaldıklarını bilmek tüylerimi ürpertiyor.  

    2. "Tanrım, ne iğrenç bir düşünce! İnfaz gününü, ölüme mahkum olmuş bir insanın fiziksel acılarını, yaşadığı manevi işkenceleri, tek birini bile atlamadan araştırmak, çözümlemek! Bu acımasızlık değil mi?" 

    Kesinlikle öyle. Böyle düşünceler insana her şeyi sorgulatıyor. İnsanlar bunu okurken bile resmen acı çekiyorlar. Öbür yandan bu işkencelere gerçekten de maruz kalan insanlar var. 
    Bu kitap yayınlandığında çok tepki çekiyor çünkü insanlar bu kitabı acımasız buluyorlar. Bir idam mahkumunun son günü düşünülemeyecek kadar kötü iken, toplum düşünmekten bile sakınırken yüzlerce insan o düşünceyi gerçekten yaşamış. İnsanlar başlarına böyle bir şeyin gelebilme ihtimalini düşünmek bile istemezken, o acı ve korkuyu anlamaktan bile korkarken, o korku dolu anları sahiden yaşayan insanlar ne yapsın?
    Yani insanlar; bunları düşünmek, yazmak ve paylaşmak bile çok acımasız ve korkunçken kitapta anlatılan her şeyi sırayla, yavaş yavaş, acı içinde yaşayan insanların varlığını anlayamıyorlar. 
    
    3. "Kitabında bize kabuslar gördürecek bir konuyu ele almasına bakılırsa bu yazar kötü bir aileden gelmiş olmalı."

    Tekrar tekrar söylüyorum, insanlar bir idam mahkumunun son yaşadıklarını okuyunca bile kabuslar görmelerine neden olurken idam mahkumlarının bir kabusun içinde yaşaması mı adalet? Herhangi birine bu ceza verilince adalet yerini bulmuş mu oluyor? Birine yapılabilecek en kötü şey o kişiyi kabusunun içinde yaşatmak olsa gerek. Ama kim bunu hak eder ki? Bu dünyada gerçekten korkunç şeyler yapmış insanlar var, doğru. Yaptıkları şeyleri insan ağzına bile alamıyor bazen, doğru. Ama bu ceza adaleti sağlamıyor. 
   "Eh, böyle bir konu seçen yazar illa ki kötü bir aileden olmuş olsa gerek" Sadece kötü bir aileden gelen insanlar mı görebilir gerçeği? İyi bir aileden gelen iyi yetiştirilmiş insanlar sadece kendi önlerine bakıp etrafında kimin başına ne geldiğini umursamadan mı bir yol çizer kendine? Başkalarının acılarını umursamadan Greve Meydanında herkesle beraber bir adamın ölümünü sevinç ve övünç içinde mi izlemeli iyi yetişmiş bir yazar?

"İdam Mahkumuna İyi Davranılması"

    İdama giden yolda herkes mahkumun ölümünün onun için ne kadar acı olduğunu bilmektedir. Her ne kadar rahip mahkumları teselli etmek işini bir rutin olarak tekrarlasa da... 
    Herkes onu gördüğünde parmağıyla gösterir. Neden? Nedir bu ilginin sebebi? Ölmeyi bekleyen umutsuz bir insanın parmakla gösterilecek kadar ilginç yönü nedir? 
    Mahkuma başta ve sonra iyi davranılır. İstediği kalem ve kağıdı verdiler çünkü o bir idam mahkumu. Ölmek üzere olan bir insanın dilekleri yerine getirilmeli ne de olsa... Meydana çıkmadan bir önceki gün ona güzel bir yemek verdiler çünkü son yemeğiydi sonuçta.

"Ceza"

    İdam cezasını insan haklarına aykırı buluyoruz, tamam. O zaman nasıl cezalandırılacak ciddi suçlar?
Daha önce de bahsettiğim gibi bu dünyada gerçekten çok kötü şeyler yapmış insanlar var. Öyle ki düşünmek bile istemiyorum. Öyle kötü şeyler yapmış insanlar var ki kötü bir şekilde cezalandırılmayı hak ediyorlar. 
    Belki de kitapta idam mahkumunun suçunun ne olduğunu öğrenseydik onun hakkında daha farklı şeyler düşünebilirdik. Belki birini öldürdü belki de birden fazla kişiyi. O zaman belki de hırslı bir şekilde ölümü hak ettiğini bile düşünebilirdik. İntikam duygusu çok başka bir şey. Ne kadar düşünseniz bile asla tam olarak anlayamıyorsunuz. Diyelim bir cinayet var ortada ve siz katilin bütün hikayesini biliyorsunuz ve katil için üzülüyorsunuz bile. Hayatın ona çok acımasız davrandığını düşünebilirsiniz. Ama kurbanın ailesi böyle mi düşünür? Sonuçta onların hayatında belki de her şeyden önemli olan kişi ölmüştür ve bunun sorumlusu her türlü cezayı hak etmez mi? Senelerce bu gibi durumlarda idamlar devam etmiş.
    Benim anlamadığım meydanda toplanan o büyük kalabalığın heyecanı ve hırsı. Gözleri önünde birinin ölmesi neden mutlu ediyor bu kalabalığı? Bu kişi ne yapmış olursa olsun, ne önemi var? Şimdi düşünün. Bu hayatta en çok ne seviyorsunuz. Yağmur sonrası ormanda dolaşırken hissettiğiniz o hafif rüzgarı ve toprak kokusunu hayal edin. En sevdiğiniz yemeği veya annenizi, eşinizi, çocuğunuzu... Bunların hepsinden sonsuza kadar mahrum bırakılan bir adam karşınızda, içinde fırtınalar kopuyor ve ölümü düşünüyor. Ölüm ve giyotinin keskin bıçağı dışında hiçbir şey düşünemez halde. Bu adam giyotin sehpasına doğru ilerlerken siz neden alkışlayasınız? Neden, kim için seviniyorsunuz ki? 
    Bu "gösteri"lere çocukları götürmek nasıl bir bozukluk? Bir çocuğa "Bak bu adam bir suç işledi ve şimdi de ceza olarak kafası kesilecek. İzlemek ister misin?" mi diyorlar?

    Düşüncelerinizi yorumlarda paylaşırsanız seviniriz.
    Başka yazılarda görüşmek üzere...
                            
Victor Hugo

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Karalama 1

  10.08.2014 Evim. Sonunda… Her gün hiç bitmeyecekmiş gibi. Ama evime geldiğimde hiç yaşamamışım sanki. Bunu da her gün söylüyorum değil mi? Bütün gün eğilmesin diye çubuklara bağlanan ağaçlarmışçasına zavallıca dimdik dolaşıyorum. Takım elbisem buruşmasın diye oturup kalkarken dikkat ediyorum. Kalabalık sofralarda herkese laf yetiştirirken bir de üstüme dökmemek için çabalıyorum. Aman Allah’ım, rezaleti düşünebiliyor musun? Gerçekten zavallı bir durum insanlığın bu hali. Herkes birbirine gereksiz şakalar yapıyor. Allah’ım ne kadar nefret ediyorum kendimden şakalarına gülerken. Eskimiş kelime oyunlarını dönüp dönüp aynı çevrelerde pazarlıyorlar. İkiyüzlü bir insanım bunlara güldüğüm için. Hiç belli etmiyorum ama, fevkalade bir yalancıyım ben. Bugün birini işe aldım. Heyecanlı, tecrübesiz, şaşkın bir genç. İlkelerinden ne kadar da komik bahsediyor. İş hayatında birbirlerinin arkasından iş çeviren, affıma sığınarak, terbiyesiz insanlar tanımış. Ciddi bir suratla ona hak verirken iç

Korkuyu Beklerken Kitap Tanıtımı ve İncelemesi

 Korkuyu Beklerken Yazar: Oğuz Atay Yayın Tarihi: 1975 Tür: Öykü Derlemesi Sayfa Sayısı: 196 Kısa Tarihi:     Beyaz Mantolu Adam, Unutulan, Korkuyu Beklerken, Bir Mektup, Ne Evet Ne Hayır, Tahta At, Babama Mektup ve Demiryolu Hikayecileri olmak üzere sekiz hikayeden oluşan bir derleme kitabıdır. İlk romanı Tutunamayanlar ile ses getiren Oğuz Atay'ın öyküleri de romanlarından geri kalmıyor. Her bir hikaye derinliği, zenginliği ve eşsiz dili ile insanı alıp götürüyor. Nereye mi? Her yere. Zaman zaman zihnimizin çatı katına, bazen adı unutulmuş bir demiryoluna, bazense bir cami avlusuna dilenmeye... Kitaba da adını veren hikaye Korkuyu Beklerken 'in gizli mezhep muzdaribi kahramanı kadar korkak, umutsuz ama inatçı bir aşık kadar saplantılı oluveriyoruz kitabı okurken. Sayısız türde sayısız canlandırma ve uyarlamalara konuk olan bu hikayeler hakkında hadi biraz daha ayrıntılara geçelim. Kitabın Konusu:     Her hikayede ayrı bir olay örgüsü var. Ancak kitabın genelinde bir kafa ka

Buz Adam Ötzi

             Buz Adam Ötzi Hakkında Her Şey                                                                                   Buz Adam Ötzi Kimdir? Buz adam Ötzi 19 Eylül 1991’dedağcılar tarafından bulunmuştur. Öncesinde ölü bir dağcı sanılsa da kurtarma operasyonlarının 23 Eylül tarihinde tamamen başarıya ulaşması sonucu günümüzden 5300 yıl önce Bakır Çağı’nda bedenini buzda donan tarihin en iyi korunan mumyalarından olduğu anlaşılmıştır.  Bilim insanları Ötzi üzerinde yaptıkları araştırmalarda nereli olduğuna, neden öldüğüne, geçirdiği hastalıklara, yediği son yemeğine, yanında bulundurduğu eşyalara ve vücudundaki dövmelere bakarak yaşadığı dönemin sosyal ve kültürel özelliklerine ulaşabilmektedirler.  Ötzi ismini bulunduğu vadiden almıştır(Ötzal Alpleri). Buz Adam Ötzi Nasıl Bulundu? Günümüzden 20 yıl önce Avusturya-İtalya sınırında Alp Dağları’nda yürüyüşe çıkan iki Alman turist, son zirveye de çıktıktan sonra daha kestirme bir yerden dönmek isterler. Buz halindeki bir dere yata