Ana içeriğe atla

Amok Koşucusu Kitap Tanıtımı ve İncelemesi

D&R - Kültür Sanat ve Eğlence Dünyası

 

Amok Koşucusu

Yazar: Stefan Zweig
Yayın Tarihi: 1922
Tür: Klasik, Öykü
Orijinal Adı: Der Amoklaufer
Çeviri: Nafer Ermiş
Sayfa Sayısı: 60

Kısa Tarihi:

               Stefan Zweig okurken her zaman dikkatli olmak gerek. Çünkü hayatı bütün ayrıntılarıyla, güzellikleriyle ve kötülükleriyle anlatan bir yazar kendisi. Kendi hayatını da yaşamın kötülüklerine katlanamayarak sonlandırmış. Bazı kitaplarını okuduğumda abartı olduğunu düşündüğüm ve fikirlerine katılmadığım oluyor ama eşsiz anlatım tekniği ve akıp giden cümlelerinden de vazgeçemiyorum. “Ay Işığı Sokağı” ile hayata bakışımı değiştiren bu yazarın bütün kitaplarını kesinlikle okuyacağım.
               Ölümünden 20 sene önce yazdığı bir kitap olunca bu eserinde de o karamsarlık yoktur diye düşünerek başladım bu ve başka kitaplarına ama fark ettim ki Zweig hayatı hep gerçekleriyle görmüş.

Kitabın Konusu:
               Bir gemi yolcusu odasının boğuculuğundan kaçıp geminin sessiz ve ıssız bir kısmına gider. Yıldızları izleyip güzelliklerine hayran olurken orada yalnız olmadığını, ondan tamamen ayrı şeyler düşünen ve aynı yıldızlar bakarken o ışıl ışıl parlaklıklar yerine, uzayın sonsuz ve karanlık yalnızlığına bakan bir adamın varlığını fark eder.
               Sadece sıkıntı içinde olan bir adamı dinlemenin bir insanlık görevi olduğunu düşünerek saatlerce dinler, dinler… Karanlıktaki adam aslında senelerce sömürgelerde hizmet etmiş bir doktordur. Onun durumundakiler gibi gerektiği yerde görevini yapıp, görev dışındayken de amaçsızca yaşar. Bir gün başka bir şehirden ansızın doktorun kapısına gelen cüretkâr bir kadın her şeyi değiştirir. Kısa bir sür içinde adam tarifi olmayan duygularla yanıp kavrulur.  Kadın evlilik dışı çocuğunu aldırmak istemektedir ama bu durum yasal değildir. Kadın çok yüksek miktarda para teklif eder ama kendinden o kadar emindir ki adam sırf kendini güçlü hissedemediği için teklifi reddeder, yeni bir seçenek sunar. Kadın gururuna yediremez ve bir daha adamla konuşmamak üzere ondan kaçar.
               Adam bilinçsizce kadını takip eder. Aynı tropikal iklimde yakalanılan “amok” hastası gibi durmadan ve önüne ne çıkarsa devirerek kadına ulaşmaya çalışır. Kendini onun için feda etmeye her türlü hazırdır artık. Bu sırada kadının kocası seyahattedir ve döndüğünde tabi ki de kadının bütün onuru, gururu ayaklar altına alınacaktır. Adamın içi yardım etme isteğiyle dolar, tayinini aldırır ve kadını aramaya devam eder. Sonunda kadını en olmayacak yerde bulur. Kenar mahallelerden birinde, doktora güvenmediği için, kirli ve kesinlikle uygun olmayan bir ortamda yaptırmıştır bu işlemi ve tabi ki de bu işin sonu iyi bitmez. Kadın enfeksiyon kapar, kimsenin bu küçük sırrını bilmemesi için yalvarır ve hastaneye de gitmez. Doktor elinden geleni yapsa da artık yapılacak pek de bir şey yoktur ve kadın son nefesini verir.
               Ölmeden önce ondan istendiği gibi doktor, kadının sırrını saklamak için her şeyi yapar. Kocasından bunu saklamak için türlü türlü yasal olmayan işe kalkışır, kanundan kaçar. Sonunda bir gemiye atlar ve bütün bunları geride bırakmak ister. Ama kadının tabutu kocası tarafından otopsi yapılmak üzere götürülmektedir. Adam son bir kez için kadını kurtarır ve bu uğurda kendi yaşamını da kaybeder.
                                                        Amok Koşucusu , Stefan Zweig - Fiyatı & Satın Al | idefix

Karakterler:

Kadın: Ne istediğini bilen, güçlü, dominant bir kadındır. belki de sırf bu yüzden başına gelmiştir bütün yaşadıkları. Gururludur ve onuru, itibarı için, kimseye muhtaç olmamak için çabalarken hayatını kaybeder.
Doktor: İyi bir doktor olmasına rağmen kişisel hatalarından ötürü sömürge ülkelerinden birinde doktorluk yapar. Bir gün karşısına çıkan bir kadın onun hayatını değiştirir. Tek istediğinin yardım etmek olduğuna kendini inandırmış olsa bile aslında tek istediği güçlü hissetmektir.  
Gemi Yolcusu: Geminin ıssız bir köşesinde otururken karşılaştığı bir yabancıya yardım etmek için, bunu kendine bir görev edindiği için saatlerce dinler yabancıyı. Olaylara bir etkisi yoktur. 

Altını Çizdiğim Yerler:

·        “…insanı bizzat kendisinin de yardım etmek için buna ihtiyacı vardı, başkasının size ihtiyacı olduğu duygusuna.” (sf.24)
·        “İnsan her şeyini kaybettiğinde, elinde kalan son şey için umutsuzca savaşır – ve benim elimde kalan son şeyse onun bana bıraktığı mirastı, o sırdı.” (sf.50)
·        “…elimizde kalan son insan hakkı herhalde şudur: canının istediği şekilde geberme hakkı… ve dışarıdan bir yardımla rahatsız edilmeme hakkı.” (sf.59)
Şimdi geldik düşüncelerime.

 “…insanı bizzat kendisinin de yardım etmek için buna ihtiyacı vardı, başkasının size ihtiyacı olduğu duygusuna.”

               İnsanlar yolda ağlayan bir çocuk gördüklerinde hemen gidip yardım etmek isterler. Bunu neden yaparız? Çocuk mutsuz ve güçsüz olduğu için mi? Yolda ağlayan elli yaşından bir adam görseniz gidip teselli eder misiniz?
               İnsanın temelinde güçlü olma arzusu yatıyor. Birinden fiziksel veya duygusal açıdan güçlü olduğumuzu düşünmek her zaman gururumuzu okşar, her zaman kendini üstün hissettiren bu güzel duyguyu tatmak isteriz, bu bir gerçek… Bu doğru mu, ne kadar doğru, erkesin günlük hayatında nasıl etkili, ne kadar etkili bilemiyorum. Üstünde konuşulacak bir konu da değil pek. Sadece yerinde bir tespit olmuş.

“Amok Koşucusu”

               Amok, diğer bilinen adıyla humma, kitapta doktorumuzun çalıştığı yerde görülen öldürücü bir delilik olarak tanılanabilecek bir hastalıktır. Ne yaptığını bilmeden yapmak, düşünmeden ve bilinçsizce savaşmaktır. Kadın ne istediğini bilerek doktora geldiğinde, doktor egosuna yenik düşer ve sırf kendini güçsüz hissetmemek için teklifi reddeder. Sonrasında da kadının ona gerçekten ihtiyacı olduğuna, kadının hayatının ona bağlı olduğuna inanarak onun peşinden gider.
               Şimdi düşünüyorum olaylar ne hızlı gerçekleşmiş. Hem ne gerek vardı herkesin bu kadar üzülmesine, ne gerek vardı bu kadar ölüme? Ama hayat işte.  Zweig bütün tozpembe filtreleri kaldırarak yazıyor öykülerini. İnsanların yerli yersiz ne kadar gereksiz ve dışarıdan bakıldığında saçma kararlar verdiğini çok açık ve net gördüğüm bir kitaptı. Daha da söyleyecek bir şey bulamıyorum. Oturup saatlerce düşünebilirim ama bunları söylemeye, yazmaya gelince yapamıyorum. Yazmak konusunda kendi yetersizliğimi gördükçe de ruhumuza, dünyamıza bu denli dokunmayı, bizi böyle etkilemeyi başaran Zweig gibi yazarlara daha da hayran oluyorum.
Yorumlarda düşüncelerinizi paylaşırsanız sevinirim. Başka yazılarda görüşmek üzere.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Korkuyu Beklerken Kitap Tanıtımı ve İncelemesi

 Korkuyu Beklerken Yazar: Oğuz Atay Yayın Tarihi: 1975 Tür: Öykü Derlemesi Sayfa Sayısı: 196 Kısa Tarihi:     Beyaz Mantolu Adam, Unutulan, Korkuyu Beklerken, Bir Mektup, Ne Evet Ne Hayır, Tahta At, Babama Mektup ve Demiryolu Hikayecileri olmak üzere sekiz hikayeden oluşan bir derleme kitabıdır. İlk romanı Tutunamayanlar ile ses getiren Oğuz Atay'ın öyküleri de romanlarından geri kalmıyor. Her bir hikaye derinliği, zenginliği ve eşsiz dili ile insanı alıp götürüyor. Nereye mi? Her yere. Zaman zaman zihnimizin çatı katına, bazen adı unutulmuş bir demiryoluna, bazense bir cami avlusuna dilenmeye... Kitaba da adını veren hikaye Korkuyu Beklerken 'in gizli mezhep muzdaribi kahramanı kadar korkak, umutsuz ama inatçı bir aşık kadar saplantılı oluveriyoruz kitabı okurken. Sayısız türde sayısız canlandırma ve uyarlamalara konuk olan bu hikayeler hakkında hadi biraz daha ayrıntılara geçelim. Kitabın Konusu:     Her hikayede ayrı bir olay örgüsü var. Ancak kitabın ...

Kimseye Söyleme Kitap Tanıtımı ve İncelemesi

Kimseye Söyleme Yazar: Harlan Coben Yayın Tarihi: 19.06.2001 Tür: Kurgu, Gizem, Gerilim Orijinal Adı: Tell No One Çeviri:Nur Eren Sayfa Sayısı:352 Kitabın Konusu:     7 yaşından beri birlikte olan David ve Elizabeth yıl dönümlerinde her sene yaptıkları gibi özel bir yere giderler. Burada gölde yüzerlerken Elizabeth kaçırılır ve öldürülür. Elizabeth'in ölümünden Kill Roy denen bir seri katil sorumlu tutulur. David (Doktor Beck) kurtulur ancak bir daha asla eskisi gibi olamaz. Kendini işine vererek başına gelenleri unutmaya çalışan Doktor Beck bir gün sadece Elizabeth'in bilebileceği şeylerden bahseden bir e-mail alır. Bunun üzerine kuşkulanır ve ortaya kimsenin aklının ucundan bile geçmeyen şeyler çıkar. Doktor Beck karısının yaşadığını düşünerek ipuçlarını takip eder ama aynı zamanda malum olayın gerçekleştiği göl kenarında bulunan iki ceset nedeniyle polis de araştırma yapmaktadır. Doktor Beck kimseye güvenemez ve başını büyük dertlere sokar. Hiç beklenmedik insanların tuttuğ...

İçimizdeki Şeytan Kitap Tanıtımı ve İncelemesi

İçimizdeki Şeytan İncelemeyi Yazan: Dicle Demirden Yazar: Sabahattin Ali Yayım Tarihi: 1940 Tür: Roman Sayfa Sayısı: 255 Kısa Tarihi: İçimizdeki Şeytan, Kuyucaklı Yusuf ve Kürk Mantolu Madonna adlı romanları ile birlikte yazarın üçüncü romanıdır.   Diğer iki romanı çok ilgi görmüşken İçimizdeki Şeytan romanı onlara kıyasla gölgede kalmıştır. Aynı zamanda bu romanı yüzünden, dönemin ünlü yazarlarından olan Nihal Atsız ile yaşadığı gerilimler giderek artmış ve ´´Irkıçılık-Turancılık´´ davasının bir parçası olmuştur.  Bu dönemde Aziz Nesin 'le beraber çıkardığı Markopaşa  dergisinde siyasileri eleştirmesi yüzünden çeşitli davalarla uğraşmak zorunda kalmıştır. Hakkındaki davaların aleyhinde seyrettiği bir dönemde Türkiye'den ayrılmak istemiş ve Bulgaristan sınırını geçmek isterken kendisine kaçma girişiminde rehberlik eden Ali Ertekin tarafından milliyetçi gerekçelerle öldürülmüştür. Kitabın Konusu:  Birbirini çok severek ama daha birbirlerini tanıma fırsatı bulamadan ev...