Ana içeriğe atla

Umutsuz Adam

 "Odaya girer girmez tüylerim ürperdi, içim karardı. Bir daha hiç mutlu olamayacakmışım gibi hissettim... Ağır,kadife, kahverengi perdeli vardı odanın... Üstünde de yine kahverengi tüller... Odadaki hemen hemen her şey kahverengiydi. Deri kaplama koltuklar, kaliteli ahşaptan yapılmış, duvarı boydan boya kaplayan büyük bir kitaplık ve yine ahşap çalışma masası vardı... Masanın kenarları da deri kaplıydı ve üzerine bir çizik bile yoktu. İmrendim... Odaya girer girmez yine koyu tonlarda bir Afgan halısına ayak basıyordunuz. Tavanda da koyu kristallerle dolu afili bir avize vardı. 

    Bu adamlar gerçekten zengindi. Bu işe girerken ne düşündüğümü ben de bilmiyorum... Karım hastaydı ve ameliyat parasına ihtiyacımız vardı. Gerçekten mecbur olmasam asla bu işlere bulaşmazdım. 

    Odaya girer girmez içimi bir korku kapladı. Amaçları da buydu zaten. Zaten bitik bir adamdım ve ama geçmiş yakamı bırakmıyordu işte... Borcumu ödemem mümkün değildi. Önce kaçtım ama kaçmak için çok yorgun ve yaslıydım. Hastanede geçirdiğimiz onca zamandan sonra yine de söyleyebilirim ki, hayatımın en korkunç zamanları, onlardan kaçtığım zamanlardı. 

    Doğru düzgün yasımı tutamadan kaçtım ve kaçtım. Tanıdığım herkes bir bir sırtını döndü. Sokaklardaydım ve sonumun geldiğini düşünüyor, ölmek için yaşıyordum... Güzel eşimin hatırası bile teselli vermiyordu. En sonunda sıfırdan başlamaya karar verdim... Bunu anlamak çok zor olabilir. Sokaklarda yaşayan bir ayyaş neden ve nasıl böyle bir karar alır? Onu da kısaca anlatayım. Ayrıca belirtmek isterim ki size kısacık sürede anlattığım bu süreç asla ve asla böyle kısacık geçip gitmedi benim için... Daha fazlasını anlatıp kendimi daha da küçük düşürmek istemem. 

    Evet, bir gün yine bir parkın en köşesinde uyandım. Yanımdan gelip geçen yoktu zaten ama olsa da bir sokak köpeği sanar geçerlerdi. Yanılmıyorsam öğle sularıydı. Şansıma etrafta bir çeşme vardı ve kendimi biraz da olsa toparladım. Artık sokaklarda yaşamaya alışmıştım ve o gün Güneş'in sıcaklığı nedeniyle gayet memnundum. Nezih bir çevredeydim ve parkta yürümeye başladım. İlerde piknik yapan bir aile vardı. Abisi başka çocuklarla top oynarken piknik örtüsünün üstünde elmasını yiyen küçük bir çocuk gördüm... İşte ben de böyle bir aileye sahip olmak istemiştim... Küçük kız ellerine anca sığdırdığı elmayı yemeyi bırakarak bana baktı ve gülümsedi... Çok şaşırmıştım çünkü genelde insanlar beni, leş gibi giysileriyle dolaşan bir ayyaşı, görmezden gelirlerdi. İçim ısındı. Benim de böyle küçük bir kızım olsa ne güzel olurdu... Eşimi kaybetmesem işte aynı böyle, mutlu, sevimli, piknik yapabileceğim bir ailem olurdu. Eskiden durumu iyi, mutlu bir adamdım. Böyle bir ailem olsa her şey kusursuz olurdu... Ama olmamıştı işte. Bu gerçeğe alışmıştım artık ve anılar bile gözümü yaşartmıyordu. Ama bu küçük kız üstü örtülü duygularımı açığa çıkardı. Belli ki düşüncelere dalıp kızı uzun süre izlemişim ki annesi gelip kızı götürdü. İnsanlara rahatsızlık verdiğim gerçeğine de alışmıştım ve daha fazla rahatsızlık vermeden gittim. 

    Yine de düşünceler peşimi bırakmadı. Bir ailem, evim, bir mesleğim ve çevrem olduğu günlerden kalan bir alışkanlıkla planlar yapmaya başladım. Uzun zamandır sokaklarda beş parasız tanınmaz halde olduğum için borçlu olduğum o korkunç adamlar izimi kaybetmişti. Fark edilmeden para bulmam ve bir şekilde uzaklara gitmem gerekiyordu. Sokaklarda bir köpek gibi kim olduğunu bilmeden ,şu an yaşadığım gibi yaşamak şüphesiz bu noktada daha kolaydı ama o kız... Ah o kız! Her aklıma geldiğinde 'eski ben' kontrolü devralıyordu. İçimde bir şeyler ateşlenmişti artık. Bir süre sözde plan yaparak sokaklarda deli gibi dolaştım. Bir yere gitmiyordum ama yürüyordum işte. Hep eski alışkanlıklar... Sokaklara düşmeden önce de yurt dışına kaçmayı denemiştim ama karanlık işlerden anlamayan temiz ve iyi kalpli bir adam olduğumdan başaramamıştım. Ama bunca sene sonra artık aynı adam değildim. İçimden benden kalan tek şey o kızın yüzüydü ve geri kalanım artık hayvani bir arzuyla hedefe ilerliyordu. Kaybedecek bir şeyim yoktu, inancım kabardı, içim içime sığmıyordu. Yıllardır mutlu olmaya en yakın olduğum anlardan biriydi. Kafamdan bin bir türlü fikir geçiyordu ve her şeye hazırdım. 

    Hikayenin bu ilham verici kısmından sonra sizi başıma gelen felaketlerle sıkmak istemem. Hala umudu olan sizin gibi insanlar için önemli kısım buraya kadardı zaten. Her neyse. Şunu söyleyeyim, bahsettiğim o karanlık ve kasvetli odaya birden fazla kez döndüm. 

    Hatırlarsanız tanıdığım herkesin benden vazgeçtiğini söylemiştim. Yine de eğer benim gibi güçlü, sevilen ve sayılan bir adamsanız veya eskiden bile olsa öyleymişseniz; hayatınızdan beklentiniz kalmamış ve korkusuz, biraz da cüretkarsanız hala elinizden bir iki şey gelir. Umudumun son kırıntılarıyla uğraşlarımın sonunda işte buradayım. Hayatımın mutlulukla dolu o tozpembe kısmına bir daha dönemem. Gördüğüm ve yaşadığım acılar bir daha asla ne günde ne gecede peşimi bırakmayacak. Hala zavallı bir adamım. Sokaklarda yaşadığım zamanlardan tek farkım biraz daha temiz kıyafetler giyiyor olmam. Ama düşüncelerim kirlendi bir kere... Ama işte buradayım. Neden ve nasıl olduğunu bilmiyorum ama öyleyim işte... Kelebek etkisini anlatan güzel bir hikaye vardır bilir misiniz? Küçük bir kız bir adam gülümser ve o adama eski bir dostunu hatırlatır. O dostuna bir mektup yazar ve o sevinçle mektubu aldıktan sonra evine dönen dostu yolda gördüğü gariban bir köpek yavrusunu evine götürür. O gece o evde çıkan yangında köpek herkesi havlayarak uyandırarak hepsinin hayatını kurtarır... Yani demem o ki, bazen belki de ben o adamımdır diye düşünüyorum. 

    Bir daha asla bildiğiniz gibi mutlu olamayacağım, eskisi gibi kahkahalar atamayacağım. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak...olamaz... O eski sarhoş mutluluk... Sıfırdan başlamaya karar verdim demiştim. Umutluydum, mutlu gibiydim de. Meğer öyle olmuyormuş. Kaybedeceğim hiçbir şey olmadığını düşünüp harekete geçtikten sonra öğrendiğim bir şey var... Kaybedecek bir umudum varmış ve ben bu yolda onu kaybettim... Hiçbir şeyi sıfırlama veya geri alma imkanımız yok. Sadece kabul edebiliriz, boyun eğebiliriz bu hayatta. Her şeyimle buna inanıyorum ve sizi rahatsız ettiği gibi rahatsız etmiyor bu fikir beni. Rahatlatıyor aslında. 

    Harika bir işim vardı, mükemmel bir evliliğim... Bunları hatırlayıp iç çekmemek elde değil. En nihayetinde zaman gerek yavaş gerek çabucak geçerek eziyet ediyor bizlere. O tatlı hatıraları yaşarken olduğum adam değilim artık. Çok ama çok değiştim. Eskiden değişimin hayatın parçası olduğunu ve kendi değişimimizin gidişatını bizim belirlediğimizi söyleyen bir adam tanırdım... 

    Konuyu gereksiz yere uzattığımı hissediyorum. Bu hikayemin sonunda size verebileceğim bir değer, ilham, umut yok. Benim hikayem uzun zaman önce bitti... Hayatımın geri kalanını merak edeniniz olursa korkarım hayal kırıklığına uğrayacak. Hikayenin o kadarını anlatmamın mümkün olacağını sanmıyorum zaten... Ama şunu diyeyim size... Şahsen pek beklentim yok... Hepinize iyi günler."

    Vurgusuz tonu ve arada sırada kullandığı mimikleriyle birkaç dakikada anlamsız olduğunu düşündüğü hayatını anlatan bu adam çıktı gitti. Herkes aptallaşmıştı. "Durun!" diyen çıkmadı. Birkaç dakikada neler anlatmıştı öyle. Tek belirgin hareketi küçük kızdan bahsederken yavaşça yan masadaki mendillere uzanmasıydı. Yaşlı bir adam değildi ama belirgin kamburu, hafif göbeği ve kır, seyrek saçları anlattıklarıyla birleşince unutulmaz bir etki bıraktı üzerimde. İlk defa gördüğüm bu adamı bir daha görmedim. Kendisi ne kadar umutsuz olduğunu belirtse de, bir kere bile olsa bir daha gülmüş olduğunu umuyorum. 

    Odada önce bir sessizlik ve tedirginlik dolaştı. Sonra herkes, yani hala umudu olan insanlar, adam konuşmaya başlamadan önce ne yapıyorlarsa o işe dönüp gülüşmelere başladılar. Demek adamın bahsettiği "sarhoş mutluluk" böyle bir şey, diye düşündüm. 


    Biraz yarım bir hikaye olsa da umarım hoşunuza gitmiştir. Başlık önerilerinizi bekliyorum.

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Korkuyu Beklerken Kitap Tanıtımı ve İncelemesi

 Korkuyu Beklerken Yazar: Oğuz Atay Yayın Tarihi: 1975 Tür: Öykü Derlemesi Sayfa Sayısı: 196 Kısa Tarihi:     Beyaz Mantolu Adam, Unutulan, Korkuyu Beklerken, Bir Mektup, Ne Evet Ne Hayır, Tahta At, Babama Mektup ve Demiryolu Hikayecileri olmak üzere sekiz hikayeden oluşan bir derleme kitabıdır. İlk romanı Tutunamayanlar ile ses getiren Oğuz Atay'ın öyküleri de romanlarından geri kalmıyor. Her bir hikaye derinliği, zenginliği ve eşsiz dili ile insanı alıp götürüyor. Nereye mi? Her yere. Zaman zaman zihnimizin çatı katına, bazen adı unutulmuş bir demiryoluna, bazense bir cami avlusuna dilenmeye... Kitaba da adını veren hikaye Korkuyu Beklerken 'in gizli mezhep muzdaribi kahramanı kadar korkak, umutsuz ama inatçı bir aşık kadar saplantılı oluveriyoruz kitabı okurken. Sayısız türde sayısız canlandırma ve uyarlamalara konuk olan bu hikayeler hakkında hadi biraz daha ayrıntılara geçelim. Kitabın Konusu:     Her hikayede ayrı bir olay örgüsü var. Ancak kitabın ...

Kimseye Söyleme Kitap Tanıtımı ve İncelemesi

Kimseye Söyleme Yazar: Harlan Coben Yayın Tarihi: 19.06.2001 Tür: Kurgu, Gizem, Gerilim Orijinal Adı: Tell No One Çeviri:Nur Eren Sayfa Sayısı:352 Kitabın Konusu:     7 yaşından beri birlikte olan David ve Elizabeth yıl dönümlerinde her sene yaptıkları gibi özel bir yere giderler. Burada gölde yüzerlerken Elizabeth kaçırılır ve öldürülür. Elizabeth'in ölümünden Kill Roy denen bir seri katil sorumlu tutulur. David (Doktor Beck) kurtulur ancak bir daha asla eskisi gibi olamaz. Kendini işine vererek başına gelenleri unutmaya çalışan Doktor Beck bir gün sadece Elizabeth'in bilebileceği şeylerden bahseden bir e-mail alır. Bunun üzerine kuşkulanır ve ortaya kimsenin aklının ucundan bile geçmeyen şeyler çıkar. Doktor Beck karısının yaşadığını düşünerek ipuçlarını takip eder ama aynı zamanda malum olayın gerçekleştiği göl kenarında bulunan iki ceset nedeniyle polis de araştırma yapmaktadır. Doktor Beck kimseye güvenemez ve başını büyük dertlere sokar. Hiç beklenmedik insanların tuttuğ...

İçimizdeki Şeytan Kitap Tanıtımı ve İncelemesi

İçimizdeki Şeytan İncelemeyi Yazan: Dicle Demirden Yazar: Sabahattin Ali Yayım Tarihi: 1940 Tür: Roman Sayfa Sayısı: 255 Kısa Tarihi: İçimizdeki Şeytan, Kuyucaklı Yusuf ve Kürk Mantolu Madonna adlı romanları ile birlikte yazarın üçüncü romanıdır.   Diğer iki romanı çok ilgi görmüşken İçimizdeki Şeytan romanı onlara kıyasla gölgede kalmıştır. Aynı zamanda bu romanı yüzünden, dönemin ünlü yazarlarından olan Nihal Atsız ile yaşadığı gerilimler giderek artmış ve ´´Irkıçılık-Turancılık´´ davasının bir parçası olmuştur.  Bu dönemde Aziz Nesin 'le beraber çıkardığı Markopaşa  dergisinde siyasileri eleştirmesi yüzünden çeşitli davalarla uğraşmak zorunda kalmıştır. Hakkındaki davaların aleyhinde seyrettiği bir dönemde Türkiye'den ayrılmak istemiş ve Bulgaristan sınırını geçmek isterken kendisine kaçma girişiminde rehberlik eden Ali Ertekin tarafından milliyetçi gerekçelerle öldürülmüştür. Kitabın Konusu:  Birbirini çok severek ama daha birbirlerini tanıma fırsatı bulamadan ev...