Ana içeriğe atla

İçimizdeki Şeytan Kitap Tanıtımı ve İncelemesi

İçimizdeki Şeytan

İncelemeyi Yazan: Dicle Demirden

Yazar: Sabahattin Ali

Yayım Tarihi: 1940

Tür: Roman

Sayfa Sayısı: 255

Kısa Tarihi:

İçimizdeki Şeytan, Kuyucaklı Yusuf ve Kürk Mantolu Madonna adlı romanları ile birlikte yazarın üçüncü romanıdır. Diğer iki romanı çok ilgi görmüşken İçimizdeki Şeytan romanı onlara kıyasla gölgede kalmıştır. Aynı zamanda bu romanı yüzünden, dönemin ünlü yazarlarından olan Nihal Atsız ile yaşadığı gerilimler giderek artmış ve ´´Irkıçılık-Turancılık´´ davasının bir parçası olmuştur. Bu dönemde Aziz Nesin'le beraber çıkardığı Markopaşa dergisinde siyasileri eleştirmesi yüzünden çeşitli davalarla uğraşmak zorunda kalmıştır. Hakkındaki davaların aleyhinde seyrettiği bir dönemde Türkiye'den ayrılmak istemiş ve Bulgaristan sınırını geçmek isterken kendisine kaçma girişiminde rehberlik eden Ali Ertekin tarafından milliyetçi gerekçelerle öldürülmüştür.

Kitabın Konusu:

 Birbirini çok severek ama daha birbirlerini tanıma fırsatı bulamadan evlenen, yaşam tarzları, kişilikleri, hayata bakış açıları farklı olan iki gencin anlaşamayarak boşanmaları üzerine kurulu bir romandır. Romanın ön planında bir aşk hikayesi yer alsa da arka planda yazarın milliyetçi kesime karşı bulunduğu hakaret derecesinde aşağılamalar da yer almaktadır. Ön yüzünde bir aşk ve evlilik konusunu işleyen yazar arka planda sağcıların, turancıların ve faşistlerin sözde çirkefliklerini gün yüzüne çıkarmayı amaçlamış, sağcıları ve turancıları şeref ve ahlaktan yoksun, aşağılık kimseler olarak göstermeyi hedeflemiştir.


 BU BÖLÜMDEN İTİBAREN KİTAP İLE İLGİLİ CİDDİ BİLGİLER VARDIR. KİTABI OKUMADIYSANIZ DEVAM ETMEYİN!


     Karakterler:

 Ömer:  Romanın iki ana karakterinden biridir. Çalışmayı ve istediği şeyler için çaba göstermeyi sevmez. İşlediği kabahatleri içindeki şeytana mal eder. Arkadaş çevresinden ve onların fikirlerinden çok çabuk etkilenir. Macide' yi çok sevmesine rağmen ondan her konuda ve oldukça farklıdır. Tutarsız bir kişiliktir. Roman boyunca hiçbir davranışı öngörülemez.

 Macide: Romanın ikinci ana karakteridir. Romanda Macide, kötü karakterlerle dolu bir dünyanın içindeki iyi karakter olarak göze çarpar. Çevresindeki yapmacık ve özenti tavırlardan etkilenmemeye çalışan Macide, ne okul arkadaşlarının, ne akrabalarının ne de yaşadığı şehrin kötü özelliklerini alır. Daha 16 yaşındayken bile “sözlerinde ve tavırlarında hiç yapmacık olmayan”, cesur, kuvvetli bir iradeye sahip bir karakter olarak anlatılır.

 Bedri: Romanın ilk sayfalarında bahsedildikten sonra belli bir süre unutulan; romanın ortalarında ise hikayeye tekrar dahil olan Bedri, birçok yönden Macide'nin diğer bir hali ve onun " ruh eşi " olarak tanımlanabilir. Bedri de tıpkı Macide gibi, özenti ve yapmacık tavırlardan uzak, özgün bir kişiliğe sahiptir ve o da çevresindeki insanlardan etkilenmemiştir. Çevresindeki yozlaşmayı görmesine rağmen sessiz kalmayı tercih etmiştir. Ben yazarımızın kendi görüşlerini Bedri aracılığıyla, biz, okuyuculara aktardığını düşünüyorum.

  Nihat: Romanın ilk sayfalarında Ömer'in yakın arkadaşı olarak karşımıza çıkan Nihat, bedenen zayıf ve güçsüz biri olarak anlatılır. Hatta “Ufak tefek, zayıf, kolları sinirli hareketlerle mütemadiyen oynayan” Nihat’ın daha sonra “iki günde bir ya böbreklerinden ya da ciğerlerinden hastalandığı”, “evinin eczane gibi” olduğunu söylenir. Fakat Nihat bu durumuna karşın çok net ve katı bir görüşe sahiptir. Nihat'a göre; daha güçlü ve zeki olanlar, diğer insanlara hakim olmaya ve biraz da zalim davranmaya hak kazanır. Çoğu zaman kendisiyle aynı görüşe sahip kişilerle buluşmalar düzenler. Hatta Ömer'in de kafasına bu buluşmalar ve örgütlenmeler sayesinde girer. Bana göre Nihat karakteri, Sabahattin Ali'nin karşı çıktığı her şeydir. Bence Nihat aslında bir karakter değil bir fikir ya da belki bir yaklaşımdır. Şahsen romanı okurken Nihat'ın ve yandaşlarının aslında Ömer'in " kafasındaki şeytan " olduğunu düşünmüştüm. Ne de olsa ona bu fikirleri veren, onun kötü davranışlarda bulunup kendisini Macide'ye ve diğer yakınlarına karşı mahcup hissetmesini sağlayan Nihat'ın ta kendisiydi bence.

  Profesör Hikmet, Emin Kamil, İsmet Şerif: Romanın ortalarında Nihat ile beraber karşımıza çıkarlar. Nihat'la aynı siyasi görüşü benimsemişlerdir. Romanda saygı duyulası kişiler olarak anlatılmışlardır ama aslında ahlaksız, çirkef, yobaz ve aşağılık kimselerdir.


 Altını Çizdiğim Yerler:

  • " Düşün ki şu anda çehresini hatırlayamıyorum bile, fakat hafızamdan daha derin bir yerde onun bir taşa hakkedilmiş kadar keskin bir tasvirinin, akılların almayacağı kadar eski zamanlardan beri mevcut olduğuna eminim. Şu kalabalığın içine gözlerim kapalı olarak karışsam bir kuvvet beni muhakkak hiç şaşırtmadan doğru ona götürecektir." (sf.18)
  • " Aşık olmaktan, hakikaten ve deli gibi sevmekten korkuyordu."  (sf.40)
  • " İlkbahar gibi bir mevsimi olan bu dünya, üzerinde yaşanmaya değer...Ne olursa olsun..." (sf.61)
  • " Bu herkes dedikleri şey beni üzmekten, hayatımı manasız hale sokmaktan başka ne yaptı? Bu yaşıma kadar en iyi zamanlarım tam manasıyla yalnız kalabildiğim günler olmuştu." (sf.109)
  • " Bana dünyanın hakikaten suratına tükürülmeye bile değmez olduğunu ve bu dünyada suratına tükürülmeyecek bir tek, ama bir tek insan bile bulunmadığını sağlam bir şekilde ispat ettin." (sf.184)
  • " İnsanların en zayıf tarafları, sormadan, araştırmadan, düşünmeden, kafasını patlatmadan inanmak hususundaki hayret verici temayülleridir. Dünyadaki yalancı peygamberleri yetiştirmek ve beslemek için en iyi gübre, işte bu bilmeden inanmak için çırpınan kalabalıktır." (sf.200)
  • " Ben sana rehber değil, ancak yoldaş olabilirdim, fakat yolu ikimiz de bilmiyorduk ve birbirimize yük olmaktan, birbirimizi şaşırtmaktan başka bir şey elimizden gelmiyordu." (sf.229)
  • " İyilik demek kimseye kötülüğü dokunmamak demek değil, kötülük yapacak cevheri içinde taşımamak demektir." (sf.249) 




   Kitap Hakkındaki Düşüncelerim:

 Öncelikle kitabı okurken sanki içindeki şeytanla savaşan benmişim gibi hissettim. Acaba yazarın amacı da bu muydu yoksa yazar aslında kendi pişmanlıklarından mı bir öykü oluşturmuş diye çok düşündüm.   İçimizdeki şeytan; en ufak yanlışımızın, her kötülüğümüzün arkasındaki bahane. Bize hep '' bir kereden bir şey olmaz'' diyen sesin sahibi. Kişilik bölünmemizin bir ürünü değil midir aslında bu içimizdeki meşhur şeytan?  Kitabın kendi değişiyle:
 -" Halbuki ne şeytanı azizim, ne şeytanı? Bu bizim gururumuzun, salaklığımızın uydurması... İçimizdeki şeytan pek de kurnazca olmayan bir kaçamak yolu... İçimizde şeytan yok; içimizde aciz var, tembellik var. İradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey: hakikatleri görmekten kaçmak itiyadı var..."

 İçinde hem maddi yoksunluktan darbe yiyen iki gencin hazin aşk hikayesini hem de hoşgörü yeteneğinden yoksun faşist bir örgütlenmenin insanların hayatına adeta saman altından su yürütürcesine sızmasını birleştiren, bana göre siyasi içerikli ve güncelliğini hala kaybetmemiş ve bu gidişle de asla kaybetmeyecek bir roman. Her daim başucunda tutulmalı ki baktıkça silkinip kendimize gelelim. Kitapta geçen bir paragraf şu sıralar ülkemizin de içinde bulunduğu durumun sebebini çok iyi bir şekilde anlatır bence:
-" İnsanların en zayıf tarafları, sormadan, araştırmadan, düşünmeden, kafalarını patlatmadan inanmak hususundaki hayret verici temayülleridir. Dünyadaki yalancı peygamberleri yetiştirmek ve beslemek için en iyi gübre, işte bu bilmeden inanmak için çırpınan kalabalıktır."

 Kanımca gerçekten güzel bir kitaptı. Okuyun, okutturun.

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Karalama 1

  10.08.2014 Evim. Sonunda… Her gün hiç bitmeyecekmiş gibi. Ama evime geldiğimde hiç yaşamamışım sanki. Bunu da her gün söylüyorum değil mi? Bütün gün eğilmesin diye çubuklara bağlanan ağaçlarmışçasına zavallıca dimdik dolaşıyorum. Takım elbisem buruşmasın diye oturup kalkarken dikkat ediyorum. Kalabalık sofralarda herkese laf yetiştirirken bir de üstüme dökmemek için çabalıyorum. Aman Allah’ım, rezaleti düşünebiliyor musun? Gerçekten zavallı bir durum insanlığın bu hali. Herkes birbirine gereksiz şakalar yapıyor. Allah’ım ne kadar nefret ediyorum kendimden şakalarına gülerken. Eskimiş kelime oyunlarını dönüp dönüp aynı çevrelerde pazarlıyorlar. İkiyüzlü bir insanım bunlara güldüğüm için. Hiç belli etmiyorum ama, fevkalade bir yalancıyım ben. Bugün birini işe aldım. Heyecanlı, tecrübesiz, şaşkın bir genç. İlkelerinden ne kadar da komik bahsediyor. İş hayatında birbirlerinin arkasından iş çeviren, affıma sığınarak, terbiyesiz insanlar tanımış. Ciddi bir suratla ona hak verirken iç

Korkuyu Beklerken Kitap Tanıtımı ve İncelemesi

 Korkuyu Beklerken Yazar: Oğuz Atay Yayın Tarihi: 1975 Tür: Öykü Derlemesi Sayfa Sayısı: 196 Kısa Tarihi:     Beyaz Mantolu Adam, Unutulan, Korkuyu Beklerken, Bir Mektup, Ne Evet Ne Hayır, Tahta At, Babama Mektup ve Demiryolu Hikayecileri olmak üzere sekiz hikayeden oluşan bir derleme kitabıdır. İlk romanı Tutunamayanlar ile ses getiren Oğuz Atay'ın öyküleri de romanlarından geri kalmıyor. Her bir hikaye derinliği, zenginliği ve eşsiz dili ile insanı alıp götürüyor. Nereye mi? Her yere. Zaman zaman zihnimizin çatı katına, bazen adı unutulmuş bir demiryoluna, bazense bir cami avlusuna dilenmeye... Kitaba da adını veren hikaye Korkuyu Beklerken 'in gizli mezhep muzdaribi kahramanı kadar korkak, umutsuz ama inatçı bir aşık kadar saplantılı oluveriyoruz kitabı okurken. Sayısız türde sayısız canlandırma ve uyarlamalara konuk olan bu hikayeler hakkında hadi biraz daha ayrıntılara geçelim. Kitabın Konusu:     Her hikayede ayrı bir olay örgüsü var. Ancak kitabın genelinde bir kafa ka

Buz Adam Ötzi

             Buz Adam Ötzi Hakkında Her Şey                                                                                   Buz Adam Ötzi Kimdir? Buz adam Ötzi 19 Eylül 1991’dedağcılar tarafından bulunmuştur. Öncesinde ölü bir dağcı sanılsa da kurtarma operasyonlarının 23 Eylül tarihinde tamamen başarıya ulaşması sonucu günümüzden 5300 yıl önce Bakır Çağı’nda bedenini buzda donan tarihin en iyi korunan mumyalarından olduğu anlaşılmıştır.  Bilim insanları Ötzi üzerinde yaptıkları araştırmalarda nereli olduğuna, neden öldüğüne, geçirdiği hastalıklara, yediği son yemeğine, yanında bulundurduğu eşyalara ve vücudundaki dövmelere bakarak yaşadığı dönemin sosyal ve kültürel özelliklerine ulaşabilmektedirler.  Ötzi ismini bulunduğu vadiden almıştır(Ötzal Alpleri). Buz Adam Ötzi Nasıl Bulundu? Günümüzden 20 yıl önce Avusturya-İtalya sınırında Alp Dağları’nda yürüyüşe çıkan iki Alman turist, son zirveye de çıktıktan sonra daha kestirme bir yerden dönmek isterler. Buz halindeki bir dere yata