Ana içeriğe atla

Yol Ayrımı Film İncelemesi

Yol Ayrımı Film Afişi
 Yol Ayrımı

Tahmini Okuma Süresi: 3 dakika

Herkese merhaba. Bugül ilk defa bir film incelemesi yazıyorum. Umarım boyumu aşacak işlere kalkışmıyorumdur. 
Başlıkta bilerek tanıtım demedim çünkü bu karakterlerin derinlerine inecek kadar güvenmiyorum kendime. Hadi şimdi başlayalım.


Yönetmen ve Senarist: Yavuz Turgul
Çıkış Tarihi: 10 Kasım 2017
Başroller: Şener Şen, Rutkay Aziz, Mert Fırat, Nihal Yalçın, Çiğdem Selışık Onat
Film Müziği Bestecisi: Anjelika Akbar
Bu incelemede sadece verdiği mesaja odaklanacağım. Çünkü gerçekten herhangi bir teknik değerlendirme yapabilecek donanıma sahip değilim.


    
    Her şeyden önce sonu az çok belli olan, düşünce ve kararların keskin dönüşlerle yer aldığı bir film olduğunu gördük. Böyle bir hikayenin gerçekliğini sorgulamaya gerek görmüyorum çünkü gözler önünde açık bir şekilde görülüyor. Sade izlerken, seyir keyfini arttırması açısından her şeyi kendi içinde çözümlememiş olduğunu diledim ama pek de istediğim gibi olmadı. 
    Kafa karıştırıcı bir film değil, üzerinde oturup saatlerce de düşünmedim ama hoş, dinlendirici, izleyenin pişman olmayacağı, duygu yoğunluğu olmayan bir filmdi. Herkese tavsiye ederim.
    Şimdi eğer verdiği mesajlara odaklanacak olursak onların da tarih boyunca işlenmiş, bir bakımdan masalsı idealler olduğunu düşünürüz. 

Filmin Konusu:

    Zengin iş insanı Mazhar Kozanlı yaşadığı kaza sonucunda hayatını yanlış yaşadığını ve değerlerinin -para- aslında doğru değerler olmadığını fark ediyor. İkinci bir şans elde ettiğini düşünerek bunu düzeltmeye çalışıyor. Hisselerini işçilere dağıtmak yoluyla mağduriyetlerini gidermek istiyor ama bu girişimi sahip olduğu aile şirketinin yönetim kurulunun, yani ailesinin hoşuna gitmiyor haliyle. Hayatı boyunca despot ve soğuk olan bu adam birden hayata farklı bir pencereden bakarak bütün hayatını değiştiriyor.
    Bu süreçte herkes ona karşı gelse de zorluklara direniyor ve güçlü kalıyor. Bu politik karmaşanın dışında eski lise arkadaşıyla da görüşüp hayatın o kısmının tadını çıkarıyor. İşçi kısmından da arkadaş edinerek sahip olduğu yaşamdan uzaklaşıyor. Evini bile karısını sevmediğini söyleyerek terk ediyor. O kadar zor oluyor ki her şey, hikayenin bir kısmında akıl hastanesine kapatılsa bile vazgeçmiyor. Katlandığı her şeyden sonra katıldığı bir ödül töreninde de tavrını keskin çizgileriyle ortaya koyarak en sonunda da istediğine ulaşıyor. 

Maddi Doygunluk

    Mazhar Bey maddi doygunluğa ulaşmış ve sahip olduklarını sorgulamaya başlamış bir kişi. Aksi takdirde yaşadığı hiçbir kaza onda böyle bir etki yaratamazdı. Sanki zaten düşündüğü, içinde olan şeyleri, bir kaza vesilesiyle ortaya çıkarmış. 

Kaza, Bir Dönüm Noktası

    Az önce de dediğim gibi maddi doygunluğa ulaşmış ve sahip oduklarından bıkmış bir insan kaza gibi, doğrusu klişeleşmiş bir dönüm noktasının ardından içindekileri ortaya çıkarıyor. İnsanların genel anlamda böyle bir tetikleyiciye ihtiyacı olduğu doğru. Yoksa demezler mi adama nereden çıktı bu diye? Gördüğü ışıktan, kulaklarında çınlayan bedduadan bahsedince hiç yoksa yine bir dayanak noktası oldu. En azından aklından şüphe ettiler. Bir sabah uyanıp tamamen değişmesi pek karşılaşıldık bir şey değil. 
    Ayrıca bir insanın, hele ki Mazhar Bey gibi yaşını başını almış bir adamın hayata bakış açısını değiştirebilmesi için kendi düşüncelerine de bir sebep göstermesi gerekir. Sonuçta kaza geçirdiği zaman da ortada bir ışık yoktu. Ama o zaten onu içten içe ele geçirmiş o düşüncelere sığındı. Bunun da gerçekliğine inanara kendine bir sebep verdi. Bu tip şeyler filmde çok iyi işlenmiş ve gerçekten çok zevk aldım. 

Klişe

    Filmin gerçekten de orijinal ve insanı hayrete düşüren bir konusu yok. Hatta ilk başlarda sıkıldığımı bile söyleyebilirim. Ama sonra beni içine çekti, güldürdü. Hayattaki bütün unsurlara yer verilerek, akıcılığı sağlayarak kalıplaşmış bir hikaye anlatmak da kolay bir iş değil hani!

Altan

    Genç ruhunu hiç kaybetmemiş bu
adam Mazhar Bey'in aklına gelen ilk kişi olacak ki onun kapısını çaldı. Herkesin hayatında bulunan bir tip değil midir aslında Altan? Hayatının akışına bir noktada dur demiş, bildiği, alışık olduğu hayat stilinde kalmakta bir sıkıntı görmemiş, onu benimsemiş, daimi mutluluğa en yakın kişidir. Gayet sevimli, hoş, sempatik bir karakterdi film boyunca. Çok da güldürdü yeri gelince. Şiirleri de filme ayrı bir tat kattı doğrusu.

Belgin
Belgin

    Mazhar Beyi'in eşi olan Belgin, Mazhar Bey'in evi terk ettiği sahnede inanılmaz bir tavır sergiledi. İzlerken hayret ettim. Soğukkanlı, ağırbaşlı görünen bu kadın çıldırdı resmen. Haksız olduğğunu söyleyemem de. Ailecek Mazhar Bey'i ikna etmeye çalıştıkları sahnede de gerçekten kocasını hiç sevmediğini, aralarındaki ilişkinin banka-müşteri benzeri olduğunu, ve Belgin Hanım'ın da bir hayli sinirli bir müşteri olduğunu gördük. Film boyunca haklı gördüğüm bir karakterdi. Hayatı bir projeymişçesine şekillendirilmiş temelde mağdur biri olduğu için sempatik de buldum.
    "Mesele şu: hayatımız. Monoton, tatsız tuzsuz bir şey. Kalbi çarpmıyor, yüzü gülmüyor, rengi solmuş."
    Gerçekten insanın yüreğini burkan bir durum. Ama sergilediği tavır yüzünden bu karakteri sevmeyecek birçok insan olduğunu da düşünebiliyorum. Siz ne düşünüyorsunuz?


Defne ve Barlas
Defne ve Barlas

    Zor ve sevgisiz bir çocukluk geçiren bu ikili hayatlarında çocukluklarından kalma problemlerin yanı sıra günümüz dünyasının stres ve modern sıkıntılarından da nasibini almışlar. Babalarıyla olan ilişkileri daha iyi yansıtılabilir miydi diye düşünmedim değil. Biz Mazhar Bey'in suratsız ve despot halini çok kısa bir fotoğraf çekimi sahnesiyle gördük ve eğer daha etkili görebilseydik, ailesinin ve özellikle çocuklarının tavırlarını daha sağlam temellere oturtabilirdik gibi. 

Duygular

    Bütün duygulardan yoksun bir şekilde büyüyen çocuklar, çocuklarına ve birbirlerine kayıtsız ebeveynler nasıl oldu da bu kadar başarılı olabildiler diye düşündüm film bittikten sonra. İşçilere ve çalışanlara da haklarını verecek şekilde bir yönetim sisteminin aldığı şiddetli tepki her şeyi gözler önüne seriyor. Bunları ortaya koymakta da çok başarılıydı film ve bu yönleriyle gerçekten düşündürdü birtakım şeyleri.

    Bu filmlik bu kadar. Elimden geldiğince yazsam da pek içime sinmedi açıkçası. Bunun filmin güncelliği ve bu alanın bana olan yabancılığına bağlıyorum. İleride daha iyi film incelemeleriyle yine buralarda olacağım. Siz de ilk film incelememle ve filmle ilgili düşüncelerinizi yorumlarda benimle paylaşırsanız çok sevinirim. Başka yazılarda görüşmek üzere. 

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Karalama 1

  10.08.2014 Evim. Sonunda… Her gün hiç bitmeyecekmiş gibi. Ama evime geldiğimde hiç yaşamamışım sanki. Bunu da her gün söylüyorum değil mi? Bütün gün eğilmesin diye çubuklara bağlanan ağaçlarmışçasına zavallıca dimdik dolaşıyorum. Takım elbisem buruşmasın diye oturup kalkarken dikkat ediyorum. Kalabalık sofralarda herkese laf yetiştirirken bir de üstüme dökmemek için çabalıyorum. Aman Allah’ım, rezaleti düşünebiliyor musun? Gerçekten zavallı bir durum insanlığın bu hali. Herkes birbirine gereksiz şakalar yapıyor. Allah’ım ne kadar nefret ediyorum kendimden şakalarına gülerken. Eskimiş kelime oyunlarını dönüp dönüp aynı çevrelerde pazarlıyorlar. İkiyüzlü bir insanım bunlara güldüğüm için. Hiç belli etmiyorum ama, fevkalade bir yalancıyım ben. Bugün birini işe aldım. Heyecanlı, tecrübesiz, şaşkın bir genç. İlkelerinden ne kadar da komik bahsediyor. İş hayatında birbirlerinin arkasından iş çeviren, affıma sığınarak, terbiyesiz insanlar tanımış. Ciddi bir suratla ona hak verirken iç

Korkuyu Beklerken Kitap Tanıtımı ve İncelemesi

 Korkuyu Beklerken Yazar: Oğuz Atay Yayın Tarihi: 1975 Tür: Öykü Derlemesi Sayfa Sayısı: 196 Kısa Tarihi:     Beyaz Mantolu Adam, Unutulan, Korkuyu Beklerken, Bir Mektup, Ne Evet Ne Hayır, Tahta At, Babama Mektup ve Demiryolu Hikayecileri olmak üzere sekiz hikayeden oluşan bir derleme kitabıdır. İlk romanı Tutunamayanlar ile ses getiren Oğuz Atay'ın öyküleri de romanlarından geri kalmıyor. Her bir hikaye derinliği, zenginliği ve eşsiz dili ile insanı alıp götürüyor. Nereye mi? Her yere. Zaman zaman zihnimizin çatı katına, bazen adı unutulmuş bir demiryoluna, bazense bir cami avlusuna dilenmeye... Kitaba da adını veren hikaye Korkuyu Beklerken 'in gizli mezhep muzdaribi kahramanı kadar korkak, umutsuz ama inatçı bir aşık kadar saplantılı oluveriyoruz kitabı okurken. Sayısız türde sayısız canlandırma ve uyarlamalara konuk olan bu hikayeler hakkında hadi biraz daha ayrıntılara geçelim. Kitabın Konusu:     Her hikayede ayrı bir olay örgüsü var. Ancak kitabın genelinde bir kafa ka

Buz Adam Ötzi

             Buz Adam Ötzi Hakkında Her Şey                                                                                   Buz Adam Ötzi Kimdir? Buz adam Ötzi 19 Eylül 1991’dedağcılar tarafından bulunmuştur. Öncesinde ölü bir dağcı sanılsa da kurtarma operasyonlarının 23 Eylül tarihinde tamamen başarıya ulaşması sonucu günümüzden 5300 yıl önce Bakır Çağı’nda bedenini buzda donan tarihin en iyi korunan mumyalarından olduğu anlaşılmıştır.  Bilim insanları Ötzi üzerinde yaptıkları araştırmalarda nereli olduğuna, neden öldüğüne, geçirdiği hastalıklara, yediği son yemeğine, yanında bulundurduğu eşyalara ve vücudundaki dövmelere bakarak yaşadığı dönemin sosyal ve kültürel özelliklerine ulaşabilmektedirler.  Ötzi ismini bulunduğu vadiden almıştır(Ötzal Alpleri). Buz Adam Ötzi Nasıl Bulundu? Günümüzden 20 yıl önce Avusturya-İtalya sınırında Alp Dağları’nda yürüyüşe çıkan iki Alman turist, son zirveye de çıktıktan sonra daha kestirme bir yerden dönmek isterler. Buz halindeki bir dere yata