Ana içeriğe atla

Başka Şansın Yok Kitap Tanıtımı ve İncelemesi

Başka Şansın Yok-Harlan Coben

 Başka Şansın Yok

Yazar: Harlan Coben
Yayın Tarihi: 28 Nisan 2003
Tür: Geririm, Korku, Gizem
Orijinal Adı: No Second Chance
Çeviri: Derya Engin
Sayfa Sayısı: 448
İncelemeinn Ortalama Okunma Süresi: 5 dakika

Kitabın Konusu:

    Kitabımız insanın yüreğini ağzına getiren, ecel terleri döktüren bir kitap. Doktor Seidman göremediği bir saldırgan tarafından vurulur ve iki hafta sonra hastanede uyandığında karısının öldüğünü ve kızının da kaçırıldığını öğrenir. Polisle de bol miktarda uğraşan bu adam geniş çevresinin de desteğiyle biraz da başına buyruk davranıp, yeri geldiğinde de hayati hatalar yaparak kızını bulmaya çalışıyor. 
    İnanılmaz ustaca örülmüş bu olaylar zinciri insanı her aşamada hayrete düşürüyor. Okuyucu sürekli manipüle edilerek yanlış ipuçları üzerinde ilerlemeye teşvik ediliyor. Yanlış ipuçlarından hareketle bile hayret edici sonuçlara varılırken okuyucu iyice deliriyor diyebilirim. Artık işler çözülmeye başlayacakken sürekli daha da karışıyor. Okuyucu artık pes ettikten sonra da can yerinden vurarak son bir darbeyle yere seriliyor zaten...

BU BÖLÜMDEN İTİBAREN KİTABIN SONUYLA İLGİLİ BİLGİLER VARDIR. KİTABI OKUMADIYSANIZ DEVAM ETMEYİN!

Karakterler:

    İnanılmaz bir heyecanla okudum. Bu kitap dışında hiçbir şey düşünemez hale geldiğim için bulduğum her fırsatta okudum ve kısa bir sürede bitirdim yine. Olay örgüsünün karmaşık olmasının nedeni her şeyin bir nedeninin olması. Çok fazla karakter işin içine karıştı. Bu hikayeyi inanılmaz zenginleştiren bir şey. Her şeytani işin bir kötü karakterin başının altından çıktığı başlangıç gerilim romanlarından çok çok üst seviyede bir roman. Ama bunun birtakım negatif özellikleri de var. Bunlardan birazdan bahsedeceğim ama öncelikle ana karakterlerden bahsetmek istiyorum.

Doktor Marc Seidman: Ana karakterimiz olan doktor çok dramatik bir şekilde başladı hikayeye. Başarılı bir doktor olan Seidman bir anda her şeyini kaybediyor. Kitabın sonlarına doğru ilerledikçe ilk başta gözümüze çarpan kederli aile babası profilinden çıkıyor tabi. Meğerse ciddi sıkıntılar yaşıyormuş Doktor ve sonuçlarını da hep beraber deneyimledik.

Tara Seidman: Tasha da diyebileceğimiz, aklımda inanılmaz sevimli canlanan, doktorun kızıdır. Gerçekten çok travmatik başladı hayatına. Herkes altı aylıkken kaçırılıp, başka bir aileye satılmaz sonuçta. Hatırlarsınız ki kitapta birden uzun bir süre atlanıyor. Resmen yerimden fırlayıp "Tara'ya ne oldu!?" dememe neden oldu. En sonunda sahip olduğu hayat beni tatmin etti.

Monica Seidman: Mükemmel bir ters köşeydi. Ciddi psikolojik sorunlar yaşayan Monica, inanılır gibi olmayan tesadüfleri çok ama çok yanlış yorumlayıp gözünü karartarak kocasını vuruyor! Artık diyecek bir şey bulamıyorum.

Lenny: Doktor Seidman'ın en yakın arkadaşı olan Lenny bir avukattır. Doktor gözünü ilk açtığında hastaneye geldiğinde tanışmıştık kendisiyle. "Arkadaşını koruyup kollayan, her zaman güvenilebilecek, bu zor zamanlarda arkadaşının, kardeşinin yanında olan örnek bir arkadaş, can dostu. Başarılı da bir avukat. Her zaman iyinin, doğrunun yanında olur. Çok da sevimli bir ailesi var. Biraz da her kitapta olan, düz iyi karakter." diye düşünmüştüm. Hangimiz düşünmedik ki! Ama yoook!!! Olur mu öyle şey. "Birden bütün  her şeyi, okuyucunun da itiraz edemeyeceği büyük bir ustalıkla tepetaklak edeyim, bütün dengeleri değiştireyim!" demiş Coben. Çok da güzel yapmış, biri kalkıp bu iş böyle olmaz da diyemiyor. Artık ben de diyecek bir şey bulamıyorum. 

Rachel Mills: Rachel hikayeye ilk dahil olduğunda onu hiç sevmedim. Çünkü içten içe hala kafamda yıkılmış aile babası olarak tasvir ettiğim Marc'ın hayatında böyle olumlu bir şeyi tasvip etmiyordum. E tabi o biraz benim ayıbım. Sonrasında çok sevdim. Ama doğrusu herkes onu katil ilan ettiğinde ben de onun Monica'yı öldürüp Marc'ı vurduğuna ve kızlarını da kaçırdığına kesinlikle ikna olmuş haldeydim. Zorlu bir geçmişe sahip, "artık tanıdığın kadın değilim" diyerek gizemini koruyan ve ne hikmetse her şeyde iyi olan FBI ajanı artık çok da alışılmışın dışında sayılmaz ama yine de kitabın pürüzsüz akışında ustaca anlatım tarzıyla insanın çok da gözüne batmıyordu. Koca kitapta Rachel Mills hakkında hoşuma gitmeyen tek kısım Hesy onu yakaladıktan sonra kaçması oldu. Öyle bir durumda ölmemesi ve son anda kurtulması cidden rahatsız edici bir açıklıktaydı. Ayrıca üçüncü kattan camı kendi ağırlığıyla kırarak yere çakılmasına rağmen sağlığının yerinde olması da dikkat çekiciydi(!). Onun dışında keyifle okudum. 

Hesy: Hesy, Lydia'nın erkek arkadaşı ve suç ortağıdır. Hikaye genellikle Lydia üzerinden aktığı için çok da bahsetmeye gerek yok gibi.


Lydia:
 Çok ilginç bir karakterdi. Kitaba ilk girdiği noktada biraz sıkıldım çünkü Seidman'a ne olduğunu merak ediyordum. En başlarda da çok ilgi çekici değildi. Ama sonradan bütün bu işlere nasıl dahil olduğunu öğrendiğimizde ve orijinal hikayesini okuduğumuzda kabul ettiğim bir karakter. Doğrusunu söylemek gerekirse acıklı hikayesini sempatik buluyordum, ta ki Hesy ölene kadar. Evet, o da gerçekten hüzünlü bir sahne olabilirdi. Ama özellikle kitabın sonunda Lydia'nın televizyon programlarına çıkıp nasıl tutsak edildiğini anlatması ve ünlü olmasıyla saf nefretime sahip oldu. Daha da söylenecek bir şey yok gibi. 

Pavel / Katarina: Pavel, geçmişini de incelemediğimizden kötü bir tip diyor ve geçiyorum. Katarina'dan daha çok bahsedildi. Ama direkt mağdur olarak gösterilmesi de can sıkıcıydı. Sığ bir karakter olarak değerlendirdik. Aslında daha fazla ayrıntı ilginç olabilirdi.

Verne: Verne hikayeye girişiyle beğenimi kazandı. Hiç beklenmedik değişimi sonucu aklımdaki tasviri de tamamen değişti. Başlarda gerçekten keyifli bir karakterdi. Verdiği maddi destek de hikayenin akışında önemli bir yer kapsıyor tabi. önemli bir yan karakterdi. Beni rahatsız eden şey ana karaktere beklenmedik yerlerde hayati yardımlarda bulunarak hikayeye alakasız müdahale eden birine dönüşmesi oldu. Bunu da alıntılayarak gözler önüne serebilirim ama genel olarak hoş, destekleyici bir karakter olduğunu düşünmek istiyorum.

    Harlan Coben'in incelediğim diğer kitabı Kimseye Söyleme'de karakterlerden uzun uzun bahsetmiştim ama bu kitapta başka şeylere değinmek istiyorum. Zaten bütün karakterlerden bahsetmek mümkün değil. O kadar çok ve karmaşık ki!

Başka Şansın Yok-Harlan Coben
Altını Çizdiğim Yerler:

  • "Öğrendim ki, akıl karanlık ve yalanlarla dolu bir çukurmuş." (sf.25)
  • "Tabii ki hepimiz kendimizi yargılayacak yaşıyoruz ve şayet kendini kendinden koruyamamışsan, lüks içinde yaşıyorsan ve bunu hak edecek hiçbir şey yapmamışsan, sanıyorum bu senin huzursuzluğun daha da arttırır." (sf.38)
    Şimdi hemen başlıklara geçmek istiyorum.

Akış

    Harlan Coben ustaca, kitabın ilk sayfalarında okuyucuyu içine çeken bir yazardır. Henüz çok tanışık değilim tarzıyla ama yine de anlayabiliyorum. Bu kitap da çok sürükleyiciydi elbet, ama dürüst olmak gerekirse sıktığı kısımlar da oldu. Bunun nedenini kitabın başında yoğun karakter tanıtımına bağlıyorum. Hatta kitabın genelinde! Son sayfalarda dahi yeni karakterler tanıtıldı. Tam bir hikayenin içine çekilmişken tamamen bambaşka bir hikayenin içine sürüklenmek dikkat dağıtıcı oldu. Üstelik farklı karakterlerin eş zamanlı birbirinden bağımsız ilerleyen hikayeleri çok geç çakıştı. Dolayısıyla her şeyi takip etmek zordu. 
    Ayrıca her karakterin hikayesinde aşırı detay vardı. Detaylar ve karakter sayısının çokluğu kitabı zenginleştiriyor da tabi. Ama okumamı ciddi anlamda zorlaştırdı. Bunun gibi çok yorum okudum ama yine de buna çok kafamı takmıyorum çünkü kitabı okuduktan sonra dönüp baktığımda aklıma gelen tek şey mükemmel olay örgüsü ve bende yarattığı heyecan.

Karakter sayısının Çokluğu

    Evet, tekrar söylüyorum: çok fazla karakter vardı. Tiplerden bahsetmiyorum. Ciddi ciddi geçmişini öğrendiğimiz, davranışlarından anlam çıkardığımız, derin karakterler vardı. Çok kalın bir kitap olmamasına rağmen bunların sığdırılabilmesi harika bir şey. Akışta zaman zaman duraksamalar olduğunu söylememe rağmen şöyle genel bir baktığımızda cidden hayret verici bir akıcılıkta ve insanın aklını kurcalamayan bir mantık zincirinde kurulmuş.
    Bu konuda illa olumsuz bir şey söylenmek gerekirse Carson ve Edgar'ın iyi aktarılamadığını söyleyebilirim. Hatırlarsınız ki bunlar ilk olarak hastanede tanıştığımız polislerdi. Bu insanlar hakkında da gereksiz detaylara boğulduğumuz oldu. Ayrıca son sayfalarda Lenny'nin sekreterinden bahsedilmesi de o anki heyecanı biraz törpüledi gibi. Ama olaya böyle dışarıdan bir göz de faydalı kabul edilebilir.

 Tahmin Edilemez!

    Bu kitabı okurken, sürekli yeni karakterler işin içine girip ve geçmişte okuyucunun bilmediği olayların sıradanlıklarını kaybedip büyük olaylar haline geldiği için biraz da kızdım. Bunlar her ne kadar da heyecanı doruğa taşısa da okuyucunun "Katil bu olabilir!", "Bu adamda kesin bir iş var!" gibi çıkarımlar yapmasını engelleyen durumlar. Ama böyle olmasa da nasıl olsun diye soracak olursanız, cevabım yok tabii!

Son

    Şok içinde okudum gerçekten. Şaşkınlığımı bu yazıda daha ne kadar belli edebilirim bilemiyorum. Lenny ha!! Aklımın ucundan geçmedi. Sürekli yeni kişilerin dahil olması dikkat dağıtıcı dedim ama meğer hep burnumuzun dibindeymiş! Tabi ki tahmin edilmesi mümkün değildi. Ama pek de takmıyorum. 
    Bir diğer dikkatimi çeken şey de mutlu son olmaması. Gerçekten de hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığını ve olmayacağını çok açık ve net bir şekilde okuduk. Bu beni çok mutlu etti çünkü toz pembe, her şeyin yoluna girdiği sonlar hep dikkatimi çeker. Tabi ki bütün bunların yaşanmış olması, insanların ölmüş ve bir sürü hayatın altüst olması değil beni mutlu eden. Ama bu kitapta gerçek hayatın, en azından bu son kısımda, çok iyi yansıtıldığını düşünüyorum. İşler bir derece yoluna koyuldu, evet. Ama Seidman da diyor zaten ne olacağını bilmediğini. Bir nevi bitmemiş bir hikaye. Hikayeler hiçbir zaman bitmez zaten. Sadece okuyucu rahat etsin diye kesin kalıplar içinde noktalanır. Bu kitabın sonu beni daha önce hiçbir kitabın etmediği kadar tatmin etti. (Tabi ki de heyecanlandırdı, üzdü ve şaşırttı da.) 
    Söylenebilecek olumlu-olumsuz daha çook şey var ama en nihayetinde bir şaheser okuduk. Daha fazla Harlan Coben okumayı iple çekiyorum. Daha önce, yine mükemmel, hatta biraz daha iyi olduğunu düşündüğüm-  Kimseye Söyleme incelemesine de üstüne tıklayarak ulaşabilirsiniz. 
    Ayrıca bu sefer babanın öldüğü, doktor annenin kızını aradığı Fransız bir mini dizi varmış. İlginizi çeker veya talep olursa onu da inceleriz. Yorumlarda üstünde yazmamızı istediğiniz herhangi bir konu veya içeriği bizimle paylaşabilirsiniz.
    Yine uzun bir inceleme oldu çünkü çok ayrıntıya girdim. Umarım beğenmişsinizdir. Görüşlerinizi yorumlarda bekliyorum. Başka yazılarda görüşmek üzere...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Karalama 1

  10.08.2014 Evim. Sonunda… Her gün hiç bitmeyecekmiş gibi. Ama evime geldiğimde hiç yaşamamışım sanki. Bunu da her gün söylüyorum değil mi? Bütün gün eğilmesin diye çubuklara bağlanan ağaçlarmışçasına zavallıca dimdik dolaşıyorum. Takım elbisem buruşmasın diye oturup kalkarken dikkat ediyorum. Kalabalık sofralarda herkese laf yetiştirirken bir de üstüme dökmemek için çabalıyorum. Aman Allah’ım, rezaleti düşünebiliyor musun? Gerçekten zavallı bir durum insanlığın bu hali. Herkes birbirine gereksiz şakalar yapıyor. Allah’ım ne kadar nefret ediyorum kendimden şakalarına gülerken. Eskimiş kelime oyunlarını dönüp dönüp aynı çevrelerde pazarlıyorlar. İkiyüzlü bir insanım bunlara güldüğüm için. Hiç belli etmiyorum ama, fevkalade bir yalancıyım ben. Bugün birini işe aldım. Heyecanlı, tecrübesiz, şaşkın bir genç. İlkelerinden ne kadar da komik bahsediyor. İş hayatında birbirlerinin arkasından iş çeviren, affıma sığınarak, terbiyesiz insanlar tanımış. Ciddi bir suratla ona hak verirken iç

Korkuyu Beklerken Kitap Tanıtımı ve İncelemesi

 Korkuyu Beklerken Yazar: Oğuz Atay Yayın Tarihi: 1975 Tür: Öykü Derlemesi Sayfa Sayısı: 196 Kısa Tarihi:     Beyaz Mantolu Adam, Unutulan, Korkuyu Beklerken, Bir Mektup, Ne Evet Ne Hayır, Tahta At, Babama Mektup ve Demiryolu Hikayecileri olmak üzere sekiz hikayeden oluşan bir derleme kitabıdır. İlk romanı Tutunamayanlar ile ses getiren Oğuz Atay'ın öyküleri de romanlarından geri kalmıyor. Her bir hikaye derinliği, zenginliği ve eşsiz dili ile insanı alıp götürüyor. Nereye mi? Her yere. Zaman zaman zihnimizin çatı katına, bazen adı unutulmuş bir demiryoluna, bazense bir cami avlusuna dilenmeye... Kitaba da adını veren hikaye Korkuyu Beklerken 'in gizli mezhep muzdaribi kahramanı kadar korkak, umutsuz ama inatçı bir aşık kadar saplantılı oluveriyoruz kitabı okurken. Sayısız türde sayısız canlandırma ve uyarlamalara konuk olan bu hikayeler hakkında hadi biraz daha ayrıntılara geçelim. Kitabın Konusu:     Her hikayede ayrı bir olay örgüsü var. Ancak kitabın genelinde bir kafa ka

Buz Adam Ötzi

             Buz Adam Ötzi Hakkında Her Şey                                                                                   Buz Adam Ötzi Kimdir? Buz adam Ötzi 19 Eylül 1991’dedağcılar tarafından bulunmuştur. Öncesinde ölü bir dağcı sanılsa da kurtarma operasyonlarının 23 Eylül tarihinde tamamen başarıya ulaşması sonucu günümüzden 5300 yıl önce Bakır Çağı’nda bedenini buzda donan tarihin en iyi korunan mumyalarından olduğu anlaşılmıştır.  Bilim insanları Ötzi üzerinde yaptıkları araştırmalarda nereli olduğuna, neden öldüğüne, geçirdiği hastalıklara, yediği son yemeğine, yanında bulundurduğu eşyalara ve vücudundaki dövmelere bakarak yaşadığı dönemin sosyal ve kültürel özelliklerine ulaşabilmektedirler.  Ötzi ismini bulunduğu vadiden almıştır(Ötzal Alpleri). Buz Adam Ötzi Nasıl Bulundu? Günümüzden 20 yıl önce Avusturya-İtalya sınırında Alp Dağları’nda yürüyüşe çıkan iki Alman turist, son zirveye de çıktıktan sonra daha kestirme bir yerden dönmek isterler. Buz halindeki bir dere yata