Ana içeriğe atla

Vahşet Kuşağı

     Çok korkutucu haberler aldık. Korkunç! Şimdi kısa bir şekilde birkaç gündür içinde bulunduğum umutsuzluk çemberinden bahsetmek istiyorum. 

    Nereden baksam kalbim kaldırmıyor artık. Bu dünyada o kadar çok suç, günah, keder, vahşet var ki!.. Her gün alınan bu yeni kan dondurucu son dakika gelişmeleri, çocukların bile ağzında dolanan şiddet haberleri, her türlü sosyal mecrada #hashtag açılan konu başlıkları, insanlık ayıpları bitmek bilmiyor. Bitmez de zaten. Ne zaman başlamış ki bitsin? Bütün bunlar beni düşünmeye itiyor. Düşünmek istemiyorum ama ben. Düşündükçe kendi hayatımın anlamsızlığı ve elimden gelen hiçlik omuzlarımda birikerek ağırlaşıyor. Bana bunları düşündüren olaylardan alıntı yapmak istemiyorum çünkü eğer bir mucize eseri gününüz dünyanın bütün acımasızlığından uzak, huzurlu ve sakin ilerliyorsa bunu derinden değiştirmek istemiyorum. Ben insanlıktan düşünmesini istiyorum artık. Ben de düşünmeliyim. Kaçış yok. Saklandığımız, halı altına itelediğimiz her şey çıkabildiği ilk delikten çıkıyor. Halının altına ittiğimiz o pütürlü şeyi yürürken hissetmesek de emekleyen bir bebeğin elini acıtıyor. Kimse anlamıyor ama bebeğin neden ağladığını. "Bebektir ağlar." 

    Ben kısaca bu açılan #hashtag'lerden bahsetmek istiyorum. Bu iş biraz anlamını kaybetti. Bunu herkes fark ediyor artık. Herkes düşüncelerini paylaşabiliyor teknoloji çağında. Evet ama o kadar. Hani düşünüyorum, e başka ne olsun ki zaten? Bir şey olamıyor. Çünkü eğitimle çözülebilecek meseleler bunlar. Artık bir noktadan sonra cezanın işlemediğini, hatta ve hatta eğitimsiz insanları maceraya ittiğini de gördük. Sanki haklı bir davayı savunuyormuş gibi gururla hapse girenleri eminim televizyonda izlemişsinizdir. Ona ceza buna ceza diye kampanyalar düzenlemek de biraz eskide kaldı galiba.

    Şimdi de bilgi kirliliğinden bahsetmek istiyorum. Sosyal medyada bilgi kirliliği her alanda büyük bir tehdit teşkil ediyor. Yalan haberlerle toplumu kışkırtmak çok kolay. Bunu kullanan insanları da gördük, kınadık, sonra unuttuk. Bundan ders çıkardık mı? Hayır. zaten nasıl bir ders çıkarılabilir ki? Yaşadığı kötü şeyleri kapayan insanlara göz yummak mı mesela? Ah ah... Onu zaten yapıyoruz. 

    Bilgi kirliliği değil de, bilgi bolluğu da var. Artık herkesin sesini duyurabilmesi, geniş kitlelere ulaşabilmesi yüzünden kültür sanat haberlerinin medyadaki yeri yok oldu. "Yüzünden" dedim ama bu çok da doğal bir şey. Sesini duyurmak isteyen insanlara "Bugün duyurmamız gereken bir resim sergisi var. Sabredin, yürekleri dağlayan bu hikayenizi yarın aktarırız." mı diyecek kanallar, sayfalar!

    Bu bilgi bolluğunun medya sistemini değiştirmesinin ardından toplumda da belli bir değişme oldu. Bir yandan kötü davranışlar yerilirken, bu kadar çok olayın arasında kendinin de bir istisna olmadığını düşünen, yaptıklarının standart davranış olduğuna kanaat getiren cahil insanlar da var. Medya kullanımındaki artış, insanların artık işledikleri suçu kayıt altına kendi elleriyle almasına neden olacak bir hale geldi. Bu cahil vatandaşların yanı sıra, kötülüğü yeren insanlar da alıştı artık. Bu cümle öylece sıradan bir anlama sahip olabilir ama belli belirsiz, sinsice davranışlara dağılımı seneler içinde "İnsanlık öldü." dedirtti. İnsanlar özellikle şiddete kayıtsız hale geldi. Halk tabii ki bilmeli. Ama bu işe çözüm arayacak güce veya sorumluluğa sahip olmayan insanların, çocukların, yataklarında gecenin köründe telefona bakarken cinayet haberi görmesinin de bir faydası yok, öyle değil mi?

    Bütün bu söylediklerim son zamanlarda internette ve haberlerde gördüğüm sınırlı olaylardan. Dediğim gibi bu olaylardan bahsederek içinizi karartmak istemiyorum. Bir de ben o korkunç şeyleri yaymak istemiyorum. Daha düşündüğüm, söylemek istediğim çok şey var. Mesela haberlere dair verilen ayrıntılar! Bütün bilgilerin halkla paylaşılmasının etkisi. Bunları söylediğim için bana kızacaklar olabilir. "Ne yani, üstten üstten haberleri verip geçsinler mi? Asıl o zaman kayıtsızlaşır insanlar. Bu olayların ne kadar kötü, anormal ve insanlık dışı olduğunun anlaşılması için detaylara inilmeli, her şey açık açık ortaya konmalı." diyebilirsiniz. Ben sadece çocuk ve gençlerin bunlarla büyümesini kabullenemiyorum. 7 yaşındaki bir çocuk elinde bıçakla suç üstünde selfie çeken adamı görmemeli! Haber kuşağı "Vahşet Kuşağı" haline gelmemeli!

    Benim düşüncelerimin değeri tabi ki milyonlarca kişinin vatandaşı olduğu bu ülkede ve dünyada bir anlam ifade etmiyor. Ama yavaş yavaş düşünülen şeyler ve atılan küçük adımlarla değişecek bu dünya. Bütün kalbimle buna inanıyorum. Buraya kadar gelip düşüncelerimi dikkate aldıysanız çok teşekkür ederim. Bunları ve daha fazlasını içimde tutmak o kadar zor ki! Ama biliyorum ki bunları hayatlarında bir kere ile düşünmemiş insanlar da bizimle aynı yollarda yürüyor, bizim gibi insanlar. Bunların değişmesi için eğitim şart demeye getiriyorum. Bütün bu sistemlerin senkronize olması lazım. Ben sadece bu şekilde mümkün bir gelecek görebiliyorum. Umarım kendi geleceğimde kendi küçük adımlarımla az da olsa bir fark yaratabilirim. Okuyan herkese teşekkürler.

Yorumlar

  1. Bilgiye ulaşmak kolaylaştıkça sanki değeri azaldı gözden düştü. Özellikle de doğru bilginin... Herkes tek bir şeye inanır ya da inanmaz oldu.

    Bir de dediğiniz gibi farkında olanlarımız bile neredeyse çeşit çeşit cinayete, türlü türlü vicdansızlığa her gün maruz kala kala alıştııı gitti. Toplumsal hafızamıza umarsızca zarar verildi bu şekilde.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok net bir özet oldu bu dedikleriniz. Bu kadar konuşmanın ardından yine de bu blogu okuyan insanlar çıkıp da böyle büyük bir probleme çözüm bulacak değil. Ama yine de bu tür konuşma ve arayışların kişisel anlayışların temellendirilmesinde ve gelecekte ortaya atılacak çözümlerde büyük etkisi olacağına inanıyorum. Yorumunuz için teşekkür ederim.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Korkuyu Beklerken Kitap Tanıtımı ve İncelemesi

 Korkuyu Beklerken Yazar: Oğuz Atay Yayın Tarihi: 1975 Tür: Öykü Derlemesi Sayfa Sayısı: 196 Kısa Tarihi:     Beyaz Mantolu Adam, Unutulan, Korkuyu Beklerken, Bir Mektup, Ne Evet Ne Hayır, Tahta At, Babama Mektup ve Demiryolu Hikayecileri olmak üzere sekiz hikayeden oluşan bir derleme kitabıdır. İlk romanı Tutunamayanlar ile ses getiren Oğuz Atay'ın öyküleri de romanlarından geri kalmıyor. Her bir hikaye derinliği, zenginliği ve eşsiz dili ile insanı alıp götürüyor. Nereye mi? Her yere. Zaman zaman zihnimizin çatı katına, bazen adı unutulmuş bir demiryoluna, bazense bir cami avlusuna dilenmeye... Kitaba da adını veren hikaye Korkuyu Beklerken 'in gizli mezhep muzdaribi kahramanı kadar korkak, umutsuz ama inatçı bir aşık kadar saplantılı oluveriyoruz kitabı okurken. Sayısız türde sayısız canlandırma ve uyarlamalara konuk olan bu hikayeler hakkında hadi biraz daha ayrıntılara geçelim. Kitabın Konusu:     Her hikayede ayrı bir olay örgüsü var. Ancak kitabın ...

Kimseye Söyleme Kitap Tanıtımı ve İncelemesi

Kimseye Söyleme Yazar: Harlan Coben Yayın Tarihi: 19.06.2001 Tür: Kurgu, Gizem, Gerilim Orijinal Adı: Tell No One Çeviri:Nur Eren Sayfa Sayısı:352 Kitabın Konusu:     7 yaşından beri birlikte olan David ve Elizabeth yıl dönümlerinde her sene yaptıkları gibi özel bir yere giderler. Burada gölde yüzerlerken Elizabeth kaçırılır ve öldürülür. Elizabeth'in ölümünden Kill Roy denen bir seri katil sorumlu tutulur. David (Doktor Beck) kurtulur ancak bir daha asla eskisi gibi olamaz. Kendini işine vererek başına gelenleri unutmaya çalışan Doktor Beck bir gün sadece Elizabeth'in bilebileceği şeylerden bahseden bir e-mail alır. Bunun üzerine kuşkulanır ve ortaya kimsenin aklının ucundan bile geçmeyen şeyler çıkar. Doktor Beck karısının yaşadığını düşünerek ipuçlarını takip eder ama aynı zamanda malum olayın gerçekleştiği göl kenarında bulunan iki ceset nedeniyle polis de araştırma yapmaktadır. Doktor Beck kimseye güvenemez ve başını büyük dertlere sokar. Hiç beklenmedik insanların tuttuğ...

İçimizdeki Şeytan Kitap Tanıtımı ve İncelemesi

İçimizdeki Şeytan İncelemeyi Yazan: Dicle Demirden Yazar: Sabahattin Ali Yayım Tarihi: 1940 Tür: Roman Sayfa Sayısı: 255 Kısa Tarihi: İçimizdeki Şeytan, Kuyucaklı Yusuf ve Kürk Mantolu Madonna adlı romanları ile birlikte yazarın üçüncü romanıdır.   Diğer iki romanı çok ilgi görmüşken İçimizdeki Şeytan romanı onlara kıyasla gölgede kalmıştır. Aynı zamanda bu romanı yüzünden, dönemin ünlü yazarlarından olan Nihal Atsız ile yaşadığı gerilimler giderek artmış ve ´´Irkıçılık-Turancılık´´ davasının bir parçası olmuştur.  Bu dönemde Aziz Nesin 'le beraber çıkardığı Markopaşa  dergisinde siyasileri eleştirmesi yüzünden çeşitli davalarla uğraşmak zorunda kalmıştır. Hakkındaki davaların aleyhinde seyrettiği bir dönemde Türkiye'den ayrılmak istemiş ve Bulgaristan sınırını geçmek isterken kendisine kaçma girişiminde rehberlik eden Ali Ertekin tarafından milliyetçi gerekçelerle öldürülmüştür. Kitabın Konusu:  Birbirini çok severek ama daha birbirlerini tanıma fırsatı bulamadan ev...