Uçurtma Avcısı
Yazar: Khaled Hosseini
Yayım Tarihi: 2003
Tür: Roman
Orijinal Adı: The Kite Runner
Sayfa Sayısı: 375
Çevirmen: Püren Özgören
Tahmini Okuma Süresi: 8 dk
Kısa Tarihi:
The Kite Runner, Afganistan doğumlu Amerikalı yazarın ilk romanı. 2003 yılında yayınlanan roman bir Afgan tarafından İngilizce yazılmış ilk romandır. The New York Times dergisinin en çok satanlar listesinde bir numaraya kadar yükselmiştir.
Kitabın Konusu:
Roman, Afganistan Kabil'in Vezir Ekber Han bölgesinde geçiyor ve bu bölgede yaşayan Emir ve Hasan isimli iki çocuğun arkadaşlıklarını ve yaşamlarının farklılıklarını konu alıyor. Emir, çocukluk arkadaşı ve süt kardeşi Hasan'a olan ihanetini unutamamaktadır ve onun bir anlık hareketi hayatı boyunca içini yiyip bitiren hatta travma derecesine gelen bir pişmanlığa dönüşür. Roman; Sovyet işgali, Afgan Krallığının çöküşü, Pakistan ve Amerika'ya toplu göç ediş, monarşini ve Taliban yönetimi gibi karalık ve kargaşalı bir ortamda kurgulanmıştır. Ayrıca romanda ülkede pek hoş karşılanmayan ve sevilmeyen bir etnik azınlık (Hazaralar) vardır ve Emir' in arkadaşı Hasan da Hazaralara mensuptur. Sovyet işgali sırasında Emir ve babası ülkeyi terk edip Amerika'ya giderler. Emir bu sayede geçmişinden kaçabileceğini düşünür. Her şeye rağmen Hasan'dan ve onun hatıralarından kopamaz.
BU BÖLÜMDEN İTİBAREN KİTAP İLE İLGİLİ FAZLASIYLA SPOİLER VAR. EĞER KİTABI OKUMADIYSANIZ DEVAM ETMEYİN!
Karakterler:
Emir: Hikayenin başkarakteri. Kabil'in en zengin iş adamlarından birinin oğludur ve istediği her şeyi; istediği zaman elde etmeye alışmıştır. Emir'in annesi, Emir doğarken ölmüştür. Emir annesinin ölümünden kendisini sorumlu tutmaktadır ve babasının da aynı fikirde olduğunu düşünür. Babası o ve Hasan arasında hiç ayrım yapmaz. Emir ise bu durumdan fazlasıyla rahatsız olur ve Hasan'ı babasının ilgisinden dolayı kıskanır. Emir aslında Hasan'ı çok sever ama kıskançlığı ve kompleksleri yüzünden Hasan'ın en yakın arkadaşı olduğunu kendisine bile hiçbir zaman itiraf edemez. Hasan, Emir yüzünden tecavüze uğrar ve Emir bu olaya şahit olmasına rağmen kılını bile kıpırdatmaz ama bu kararından hayatı boyunca pişmanlık duyar. Her ne kadar pişmanlık duysa da yanlış kararlar vermeye ve her seferinde resmen Hasan'ın hayatıyla oynamaya devam eder. Her ne kadar kitabın sonlarına doğru davranışları düzelmiş olsa da, kitap boyunca Hasan'a olan davranışlarıyla ve klasik şımarıklıklarıyla kendisi tam bir hayal kırıklığıdır.
Hasan: Emir'in çocukluk arkadaşı ve evin hizmetkarının oğludur. Emir'i her şeyden çok sevmiş ve ona hep sadık kalmıştır. Hatta Hasan'ın konuşmaya başladığı zamanki ilk kelimesi Emir'dir. Emir'se Hasan'la sadece tek başına kaldığında ilgilenmiş; etrafında başka insanlar olduğundaysa Hasan'ın yüzüne bile bakmamıştır. Emir'in aksine; Emir'in babası Hasan'ı her zaman Emir'le bir tutmuş, ona oğlu gibi hatta belki bazen oğlundan bile iyi davranmıştır. Hasan, Emir ara sıra babasının arkadaşlarının çocuklarıyla takıldığında hep onlar tarafından bir Hazara olduğundan, babasının hastalığından ya da annesinin kötü şöhretinden dolayı zorbalığa uğramıştır (Emir yine sadece izlemekle ve sonradan pişman olmakla yetiniyor tabii ki.). Ancak bu ve bunun gibi olaylar hiçbir zaman Hasan'ın Emir'e olan saf ve temiz sevgisinin azalmasını sağlayamamıştır. Hatta bir gün sadece Emir'in uçurtmasını yakalamak için gittiği tenha bölgede tecavüze uğradığında bile Emir'e bu olaydan bir kere bile bahsetmemiştir. Hasan'ın bütün bu fedakarlıklarına ve Emir'e olan sevgi ve saygısına rağmen Emir her zaman onu cahillikle suçlamış ve onu kendinden aşağıda görmüştür.
Assef: Kitaptaki en kötü, en rezil karakterdir, hem pedofili hem sadist hem de zorba bir tecavüzcüdür. Annesi Alman ve babası bir Peştun'dur. Bundandır ki yaşadığı bölgedeki Afgan halkından oldukça farklı görünür ve kendini herkesten daha üstün ve daha iyi olduğuna inandırmıştır. Daha ergenlik çağlarındayken bile Hasan'a ve diğer çocuklara çeşitli kötülükler yapmış; yetişkinliğindeyse Taliban yetkilisi olmuş ve gençken Hasan'a yaptığını bir de yetişkinken Hasan'ın oğluna yapmıştır.
Sohrab: Hasan'ın oğludur. Annesi ve babası Taliban militanları tarafından infaz edilince derme çatma bir yetimhaneye yerleştirilir. Sohrab bu şekilde Taliban'ın eline düşmüş olur ve militanların tecavüzüne uğrar. Emir onu Assef'in elinden kurtarır ve Sohrab'ı yanına alır. Sohrab ismini; Emir'in küçükken Hasan'a okuduğu "Şahname"'deki bir kahramanından alır. Sohrab, Emir'in yanındayken bile uzunca bir süre ,yaşadığı travmatik olaylardan dolayı, kendini güvende hissedemez, kendisinin kirlendiğini ve hiçbir şeyi haketmediğini düşünür.
Baba: Emir'in babasıdır. Çok güçlü ve yardımsever biri olmasına rağmen Emir'e gereken ilgiyi göstermez. Aynı zamanda Hasan'ın gayrimeşru babasıdır. Ancak bu gerçeği sadece Baba, Hasan'ın annesi ve Baba'nın arkadaşı Rahim Han bilmektedir. Bu gerçeği Emir, Rahim Han'dan 38 yaşındayken Pakistan'da öğrenmiştir. Hasan ise öğrenemeden ölmüştür.
Rahim Han: Baba'nın en yakın arkadaşıdır. Çoğu zaman Emir'e karşı hem bir arkadaş, bir akıl hocası bazen de bir baba figürü olmuştur. Emir'in yazar olma isteğine herkesten çok destek olmuştur. Emir'e Baba ve Hasan hakkındaki gerçeği de o söylemiştir.
Ali: Hasan'ın babasıdır. Kısırdır ancak Hasan'ın biyolojik babası olup olmadığından emin değildir. Ama yine de Hasan'ı her şeyden çok sever. Ali bir gün Emir yüzünden yaşanan olaylardan dolayı Hasan'ı da alıp evi terk etmiştir. Baba onlara gitmemeleri için çok fazla yalvarmış ancak onları kalmaya bir türlü ikna edememiştir. Daha sonra Ali, Hazaracat'da bir mayına basıp ölmüştür.
Süreyya: Kitapta neredeyse etkin bir rolü olan tek kadın karakterdir (Bu yüzden onu anlatan bir paragrafa eşi ve babasından bahsederek başlamak istemedim.) ve bence o dönemdeki cinsiyet eşitsizliğini simgeler. Çünkü Süreyya evli olmadığı biriyle birlikte olduğu için taşlanmıştır ve fazlasıyla hakarete uğramıştır. Süreyya'nın başına gelen bu talihsiz olaylara rağmen; Emir onunla evlenmekten vazgeçmemiştir. Bu durum da aslında Emir'in o dönemdeki klasik Afgan erkeklerinden farklı olduğunu ve onların aksine takıntılı bir örf adet delisi olmadığını gösteriyor ve bence bu da Emir'i sevilesi bir karakter yapan sayılası örneklerden. Süreyya'nın ailesi ise bu konuda Emir'den baya farklı. Ayrıca kitapta Süreyya ve Emir'in çocukları olamıyor ve Süreyya'nın babası da evlat edinmelerine izin vermiyor. Süreyya ailesi ile taşınmadan önce öğretmenmiş ancak başına gelenlerden sonra elinden mesleği de alınmış.
Altını Çizdiğim Yerler:
- "Sorun, Baba'nın dünyayı siyah-beyaz görmesiydi. Ve neyin siyah neyin beyaz oluşuna karar verişinde. Hayatı böyle yaşayan birine duyduğunuz sevgiye mutlaka korku eşlik eder. Belki biraz da nefret." (sf.16-17)
- "Şimdi mollalar ne derse desin, yalnızca bir günah vardır, tek bir günah. O da hırsızlıktır. Onun dışındaki bütün günahlar, hırsızlığın bir çeşitlemesidir." (sf.19)
- "Bir insanı öldürdüğün zaman bir yaşamı çalmış olursun, karısının elinden bir kocayı, çocuklarından bir babayı almış olursun. Yalan söylediğinde birinin gerçeğe ulaşma hakkını çalarsın. Hile yaptığın, birini aldattığın zaman doğruluğu, haklılığı çalmış olursun. Anlıyor musun?" (sf.19)
- "Yukarıda bir yerde bir Tanrı varsa, umarım benim viski içmem ya da domuz yememden çok daha önemli meselelerle uğraşıyordur." (sf.20)
- "Çocuklar boyama kitabı değildir. Onları en sevdiğin renklere boyayamazsın." (sf.23)
- "Özü sözü doğru olanların ortak yönü de budur. Karşısındaki kişinin de içten konuştuğunu sanırlar." (sf.56)
- "Belki haksızlık, ama bazen birkaç günde, hatta bir günde olanlar bütün bir ömrün akışını değiştirebiliyor, Emir." (sf.146)
- "Ama zaman çok açgözlü bir şey- bazen, bütün ayrıntıları çalıp kendine saklıyor." (sf.220)
- "Afganistan'da çocuk çok ama çocukluk yok." (sf.321)
Şimdi de kitap hakkındaki düşüncelerime geldik.
Kitabı okuduğum zamanlarda atmosferi gerçekten kitaba çok benzeyen bir yerdeydim ve bu yüzden kitabın çoğu sahnesi kafamda hala çok net bir şekilde canlanıyor. Bu da benim için bir avantaj sanırım.
Bencillik mi, İlgi Açlığı mı?
Emir çocukluğu boyunca babasından yeterli ilgiyi ve desteği hiçbir zaman göremedi. İlgi alanları da çok farklı olduğundan çoğu zaman birbirleriyle güzel vakit de geçiremediler. Emir sessiz ve sakin bir çocuktu, kitap okumayı ve yazmayı seviyordu. Babası ise ok atma, güreş gibi daha çok fiziksel güç ve hareket gerektiren aktivitelerden hoşlanıyordu. Emir kendi hakkını arayabilen biri değildi, daha önce de yazdığım gibi; çok sessizdi, vahşet içeren hiçbir şeyden hoşlanmazdı, gerektiğinde kendi için bir yumruk bile atıp savunamazdı kendini (Kitabın sonlarında Sohrab için Assef'i haşat etmişti ama ben şu an çocukluğundan bahsediyorum.). Babasıysa yine tam tersiydi. Hasan, aynı Baba gibiydi. Hakkını sonuna kadar arardı, kimse bulaşamazdı ona. Belki de bundandı Baba'nın Hasan'a olan düşkünlüğü. Baba, Emir'in de Hasan gibi olmasını istiyordu. Emir içine kapandıkça babasıyla arası açıldıkça açılıyordu. Bu beni gerçekten çok üzdü çünkü Baba hiçbir zaman Emir'i anlamaya çalışmadı, onu hep Hasan'la karşılaştırdı ve onun oğlu olmasının ondan farklı ilgi alanlarına sahip olmasını engellemediğini unuttu. Bunun sonucunda da Hasan için mükemmel bir baba figürüyken; Emir için bu pozisyonu Rahim Han'a kaptırmış oldu.
Rahim Han'ı kitap boyunca çok takdir ettim. "Keşke Emir'in babası o olsaydı." dediğim zamanlar o kadar fazlaydı ki... Rahim Han, kitapta herhalde Emir'in doğru düzgün konuşabildiği tek kişiydi (Hasan'ı kendisinden aşağıda görüyordu ve Hasan, Emir'in dünyadaki en zeki ve bilgili insan olduğuna inanıyordu. Bundan dolayı da Emir yalan bile söylese Hasan için ondan doğrusu yoktu. Yani Emir, "Dünya düzdür." derse; Dünya artık Hasan için düzdü.). Rahim Han, onun yazarlık ve diğer tüm konularda akıl alabileceği de tek kişiydi. Kısacası, Emir'e gerçekten bir şeyler katabilecek sayılı kişilerdendi ve ben bunu iyi değerlendirmediklerini düşünüyorum.
Şimdi üstüne düşündükçe fark ediyorum da hiç kimsenin Emir için zamanı yoktu. Herkesin yapacak işleri ve sorumlulukları vardı, Emir'in ise gerçekten hiçbir şeyi yoktu. Kitabı okurken ben de çok bencil biri olduğunu düşünmüştüm ama şimdi düşünüyorum da çok mu acele ettim acaba onu yargılarken? Aslında tek istediği babasından biraz olsun ilgi ve destek mi görmekti? Sadece babasının zamanını mı istiyordu bunca zamandır? Çocukluğu boyunca Baba'nın tek çocuğu olduğunu düşünüyordu, biraz özel muamele beklemek onun da hakkı değil miydi? Bir kişinin "en çok sevdiği kişi" olmayı istemek çok normal değil miydi?
Yanlış yolda mıyım, çok mu alttan alıyorum onun düşüncesiz ve şımarıkça davranışlarını? Belki de Emir yalnızca kendisinden başka kimseyi düşünmeyen, bencil bir çocuktu. Belki de tüm bu davranışlarının başka hiçbir sebebi yoktur. Belki sadece bencildir. Bencil olduğu için kıskanmıyor muydu Hasan'ı; yoksa Emir babası ve kendisi için de, Ali ve Hasan'ın ilişkisinden mi istiyordu?
Büyük ihtimalle.
Emir ve Hasan'ın Arkadaşlığı
Hiçbir zaman tam olarak emin olamadım Emir'in Hasan'ı cidden sevip sevmediğinden. Bu yüzden de kitap boyunca içimde hep bir burukluk vardı. Kitapta Hasan'ın Emir'e olan sevgisini ve bağlılığını okudukça gerçekten çok kötü hissettim kendimi. Çünkü Hasan asla verdiği değerin binde birini bile göremedi Emir'den hayatı boyunca. Emir onunla sadece yalnız kaldığında ve canı sıkıldığında vakit geçirdi ve hiçbir zaman ona değer verdiğini belli etmedi. Hasan, Emir için her tehlikeye gözü kapalı atılmışken; Emir çoğu zaman kılını bile kıpırdatmamıştı. Tamam anladık çocuğunun hayatını değiştirdin ama keşke Hasan'a da sevgini gösterseydin biraz hayattayken.
Kitap boyunca Hasan'ın Emir'e "ağa" demesi ilgimi çekmedi değil. Bildiğiniz gibi "ağa" kelimesinin sözlük anlamı; "Bulunduğu yerde sözü geçen, güçlü kimse." olarak geçiyor. Yani kitapta sınıf farkı o kadar koyu işlenmiş ki, okurken benim bile içim daraldı (Yanlış anlaşılmasın, bir kitabın bunu yapabilmesi gerçekten çok güzel.). Demeye çalıştığım şey, yazar o kadar güzel anlatmış ki toplumdaki sınıf farkı baskısını, insan hayret ediyor doğrusu. Anlatmaya çalıştığım sınıf farkı Emir ve Hasan'ın arasındaki hizmetçi-patron ilişkisi değil. Arkadaşlık ilişkileri beni çok üzüyor asıl. Çünkü en iyi arkadaşı olarak tanımladığı birinin hizmetçisi olmak ve iğrenç toplumun baskısı yüzünden onun kendisinden çok daha üstün olduğuna inanmak berbat bir şey olmalı. Ama Hasan buna rağmen hiçbir zaman Emir'e karşı olumsuz duygular beslemedi. Emir ona iftira atıp onun ve babasının evi terk etmesine sebep olduğunda bile.
Asıl soruya dönelim; Emir Hasan'a gerçekten değer verdi mi?
Bence çok değer verdi, sadece bunu kendine ya da başkasına itiraf edebilecek kadar dürüst ve özgüvenli bir çocuk değildi. Değer verdiğinin en büyük kanıtı Hasan'ın bir çocuğu olduğunu öğrendikten sonraki hareketleriydi. Çocukluğunda bile göz göze gelmeye korktuğu Assef'le yalnızca Sohrab için yüzleşti (Bunu yaparken de aklından Assef'in Hasan'a tecavüz edişi çıkmıyordu ve içinden bunu Hasan için yaptığını tekrarlayıp duruyordu). Ve eğer yanlış hatırlamıyorsam, Assef ona her vurduğunda Emir gülüyordu. Çünkü sonunda 30 yıldır onu yiyip bitiren vicdan azabından yavaş yavaş kurtuluyordu.
Bence Sohrab'la çok ilgilenmesi ve onu yanına almak için harcadığı çabalar, bize aslında Emir'in özünde iyi biri olduğunu ve Hasan'a gerçekten değer verdiğini anlatıyordu.
Benim düşüncelerim bu kadardı. Kendi fikirlerinizi yorumlara yazarsanız seviniriz. Başka yazılarda görüşmek üzere.
Yorumlar
Yorum Gönder