Ana içeriğe atla

Otomatik Portakal Kitap Tanıtımı ve İncelemesi 1. Kısım

 Otomatik Portakal

Yazar: Anthony Burgess
Yayın Tarihi: 1962
Tür: Distopik Kurgu, Kara Mizah
Orijinal Adı: A Clockwork Orange
Çeviri: Aziz Üstel
Sayfa Sayısı: 171

Kısa Tarihi:

    Gerçek üsüt özelliklere sahip olmayan bu distopik roman öncelikle türüne unutulmaz bir damga vuruyor. Gerek konusu gerek dili ile Otomatik Portakal dünya edebiyatının kült eserlerinden biri haline gelmiştir. 
    İlk aşamada kuşkusuz bu kitabın en dikkat çekici özelliği adıdır. Hatta araştırmazsanız kitabı okuduktan sonra dahi tam anlamıyla kavrayamayabilirsiniz. “Cockney dilinde (İngiliz argosu) bir deyiş vardır. ‘Uqueer as as clockwork orange’. Bu deyiş, olabilecek en yüksek derecede gariplikleri barındıran kişi anlamına gelir. Bu çok sevdiğim lafı, yıllarca bir kitap başlığında kullanmayı düşünmüşümdür. Bir de tabii Malezya’da ‘canlı’ anlamına gelen ‘orang’ sözcüğü var. Kitabı yazmaya başladığımda, rengi ve kokusu hoş bir meyvenin kullanıldığı bu deyişin, tam da anlatmak istediğim duruma, Pavlov kanunlarının uygulanmasına dayalı bir hikâyeye çok iyi oturduğunu düşündüm.” demiş Anthony Burgess. Yani "Makineleşmiş İnsan" demek Otomatik Portakal.
    Kitabın yazarı Anthony Burgess (asıl adı John Burgess Wilson) hayli çok yönlü bir insan. Uzun yıllar müzisyenlik yapan Burgess aynı zamanda orduya katılmış, tiyatroyla ilgilenmiş ve orduya katılmış. Talihsiz bir şekilde 41 yaşında beyninde bir tümör olduğunu ve bir yıl içinde öleceğini öğreniyor. 

    Bir yıldan daha az ömrünün kaldığını öğrenince eşinin geçimini sağlamak için kitap yazmaya başlamış yazarımız. Hatta 12 ayda altı kitap yazıyor. Fakat kendisine konulan “ameliyat edilemez beyin tümörü” tanısının yanlış olduğu ortaya çıktığında Burgess, artık tanınan bir yazar haline gelmiş bile! Teşhisin yanlış olduğu ortaya çıktıktan sonra da yazmaya devam eden Burgess elliden fazla kitap yazmıştır.

Kitabın Konusu:

   
Otomatik Portakal ağır bir argoyla yazılmış bir kitap. Yaklaşık 15 yaşındaki anti-kahramanımız Alex çetesi ile her gece ailesi onun çalıştığını sanarken sokakları pislik yuvasına dönüştürmektedir. Suç otomatı haline gelen bu gençler her türlü sapkınlıkla içli dışlıdır. Kendini çetenin lideri olarak gören Alex kardeşlerine güç gösterisi yapmaya kalkar ancak bu çabası ters teper ve kendini hapishanede bulur. özellikle Beethoven'ın 9. senfonisiyle suç isteğini bilinçli olarak tetikleyen Alex hapishane rahibiyle arasını iyi tutmaya çalışır ve kitabın bu kısımlarında okuyucu din felsefesi hakkında ciddi anlamda düşündürülüyor. Hapishanede de suçtan uzak kalamayan Alex tesadüf eseri suçluları ıslah etme programının ilk deneği olarak seçiliyor. Başına gelmeyen kalmayan Alex'in karakter gelişimi son ana kadar çok aşamalı verilmiş.

Genel Yorum:

    Bu kitabı felsefe dersim için okudum. İlk sayfaları gerçekten işkence gibiydi. Burgess çok hızlı girmiş kitaba. Okuması gerçekten çok zor bir kitaptı. Okul için gerekli olmasa asla okumaz, yarım bırakırdım. Yine de herkese tavsiye ediyorum. Çünkü böyle bir kitap için insan ömründe asla hazır olamaz ama ölmeden de okunması gereken bir kitap. Hak ettiği değeri vererek, özenerek ve anlayarak okunmalı. Hem hastalıklı bir kitap olduğunu hem de tam bir şaheser olduğunu söylüyorum, evet. Gerçekten hayata daha önce hiç bakmadığımız pencerelerden baktırıyor. Özellikle üzerinden biraz zaman geçtikten, hatta biraz biraz unuttuktan sonra daha da iyi anlaşılıyor kıymeti. Buradaki ironiyi biraz görmezden geliyorum.

BU BÖLÜMDEN İTİBAREN KİTABIN SONUYLA İLGİLİ BİLGİLER VARDIR. KİTABI OKUMADIYSANIZ DEVAM ETMEYİN!

Karakterler:

Alex: Anti-kahramanımız Alex'i ilk sayfalardan itibaren hastalıklı ve iğrenç buldum. Kitabı bırakmak istedim. Ama karakter gelişimi inanılmaz kaliteli ilerliyor. Hikayenin hiçbir alanında kendimle bağdaştırmadım ama objektif bakmaya çalışarak notlar aldım. Aşağıda değineceğim. Alex'in uç bir tipleme, tam bir kötülük abidesi olarak yansıtılması kitabın en önemli özelliklerindendi. İçindeki hınç, çözümleyemediği varoluşsal problemlerve suçun tek haz unsuru olarak hayatında yer edinmesi, ailesiyle ilişkisi, kardeşleriyle yaşadıkları... Bunların hepsi psikolojik ve sosyolojik açılardan uzun uzun incelenilmesi gereken şeyler.
Georgie, Pete, Aptalof: Alex’in arkadaşları olan bu üç kişi de ona ihanet eden beterin beteri insanlar olarak anlatılıyor Alex’in ağzından. Pete’in kitabın sonunda bu üçlüden ayrıldığını görüyoruz ne var ki. Aptalof'un polis olması özellikle Amerikan polis teşkilatına asabi bir göndermeyken Pete'in evlenip yuva kurması bir yandan dönemin stabil olmayan koşullarına dikkat çekiyor.
Rahip: Ana karakterlerden olmasa da dikkatimi çok çeken bir karakter. Özellikle sarhoşken verdiği demeçleri çok dikkat çekici buldum. Alex üzerindeki etkisi de hatırı sayılır miktarda tabii.
Koca Göbek: Sokaklarda yine bir çetenin başında sokaklarda terör estiren Koca Göbek birkaç sene içinde polis olmuş. Bu karaktere çok değinilmesede özellikle Aptolof ile birlikte Amerika’da çok eleştirilen polis tutumu, yetersizliği ve cahillik denebilecek bağnaz tutumu yansıtmak için biçilmiş kaftan. 
F. Alexander: Kitabın ana karakteri Alex ile adaş olan bu yazar Alex’in terörünün kurbanlarından biri aslında. Hayatını devrime adayan bu adam kitaba da adını veren Otomatik Portakal diye bir kitap yazmış. Kendisi hakkında en dikkat çekici şey “uygarlığın kurbanı” olarak nitelendirdiği Alex’i başka bir uygarlığın temelini atarken bir silah olarak kullanmak istemesi. Pek çok çelişki ve düşünce bu yazar yoluyla okuyucuya aktarılmış. 
Alex’in Anne ve Babası: Kitapta özellikle babasının Alex’ten çekindiği vurgulanıyordu. Hastanede eve dönmesi için onunla konuştukları bölüm, özellikle Alex’in evin tek reisi olacağının kararlaştırılması da bunu net bir şekilde ortaya koymuştu. Ailesinin karakterleri bir tip olarak bile ortaya çıkmadı bence. Ama Alex’in davranışlarının okuyucuya geçmesi için kilit basamaktı.

Altını Çizdiğim Yerler:

  • "Sütbarın kapısını açıp soğuk geceye daldık. Umutsuzluk Caddesi'nden geçerek Tükeniş Sokağı'na saptık." (sf.4)
  • "İnsan birine kardeşim demeye görsün, nelere katlanıyor nelere!!!" (sf.11)
  • "Bazen böyle salaklardan yaşam ve evren üzerine çok akıllıca sözler çıktığı olur..." (sf.13)
  • "Bu gece tüm dünya yurttaşları aynı programı izleyecekler enayi kutusunda. Uzayda dolaşıp duran bir verici, sinyalleri toplayıp dağıtacak. Genellikle bu kutunun başında oturup öz yaşamlarını yitirerek başkalarınınkilere musallat olanlar orta yaşlı, burjuva sınıfındandır. Onların asalaklığından bıktım artık, bıktım..." (sf.16)
  • "Tüm hayvanların en zekisi, iyiliğin ne demek olduğunu bilen insanoğluna bir baskı yöntemi uygulayarak onu otomatik işleyen bir makine haline getirenlere kılıç kadar keskin olan kalemimle saldırmaktan başka hiçbir şey yapamıyorum." (sf.20)
  • "Sıkıdüzenin olmadığı yerde kargaşalık başlar, anarşi filizlenir." (sf.27)
  • "Yetişkinlerin savaştığı, bombalar attığı, birbirini kesip doğradığı, acımasızlığın kol gezdiği bir dünyada gençlerin yurtsever, dine bağlı, uslu, terbiyeli olmaları söz konusu değildir." (sf.38)
  • "İnsan dediğin bir kere ölür. Aptalof doğmadan ölmüştü zaten." (sf.49)
  • " 'Ah, 6655321, mutluluğun yolu dindedir, dinde. Bunu sakın aklından çıkarma.' dedi. Sarhoştu pezevenk!" (sf.70)
  • "Hükümet çağdışı yöntemlerle sizleri topluma kazandıramayacağını anlamış bulunmaktadır. Suçluları bir araya tıkıp onlardan hayır beklemek çölde su aramaya benziyor. Toplum kurallarına karşı çıkmış kişileri aynı yerde tutmakla sizleri ilkel davranışa zorluyoruz. Bundan böyle hapishaneler yalnız siyasi suçluların barındıkları bir yer olacak gibime geliyor." (sf.82)
  • "Tanrı biz kullarından ne istiyor? Tanrı'nın istediği iyilik mi yoksa iyiliği seçebilme şansına sahip olabilmek mi? Kötülüğü seçen biri gerçekte iyiliğe zorlanan birinden daha mı geçerli Tanrı'nın gözünde?" (sf.86)

  • "Tutku korkuyu kovabilen tek güçtür." (sf.114)
  •  "Demek ölüm tek gerçekti. Doğum ve ölümün dışında başka hiçbir şey gerçek diye nitelendirilemezdi." (sf.128)
  • "Günah işlediğini biliyoruz. Ne var ki cezan bu günahla kıyaslanamayacak denli büyük. Seni bir makine biçiminde sokmuşlar. Seçme hakkını elinden almışlarç Toplumun kabullendiği davranış türlerine boyun eğmek zorundasın. Sadece iyilik yapmakla görevli küçücük bir makinesin." (sf.141-142)
  • "Seçme hakkında sahip olmayan kişi kişiliğini yitirmiş demektir." (sf.142)
  • "Koca Tanrı intihara ittiğiniz bu zavallı için sizleri bağışlasın.(sf.152)
  • "Güç, güç, herkes güç istiyor." (sf.166)
    Başlıklar halinde kitabın içinden kesitleri ve geniş konuları da yazacağım. 2. Kısım için beklemede kalın. Başka yazılarda görüşmek üzere.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Karalama 1

  10.08.2014 Evim. Sonunda… Her gün hiç bitmeyecekmiş gibi. Ama evime geldiğimde hiç yaşamamışım sanki. Bunu da her gün söylüyorum değil mi? Bütün gün eğilmesin diye çubuklara bağlanan ağaçlarmışçasına zavallıca dimdik dolaşıyorum. Takım elbisem buruşmasın diye oturup kalkarken dikkat ediyorum. Kalabalık sofralarda herkese laf yetiştirirken bir de üstüme dökmemek için çabalıyorum. Aman Allah’ım, rezaleti düşünebiliyor musun? Gerçekten zavallı bir durum insanlığın bu hali. Herkes birbirine gereksiz şakalar yapıyor. Allah’ım ne kadar nefret ediyorum kendimden şakalarına gülerken. Eskimiş kelime oyunlarını dönüp dönüp aynı çevrelerde pazarlıyorlar. İkiyüzlü bir insanım bunlara güldüğüm için. Hiç belli etmiyorum ama, fevkalade bir yalancıyım ben. Bugün birini işe aldım. Heyecanlı, tecrübesiz, şaşkın bir genç. İlkelerinden ne kadar da komik bahsediyor. İş hayatında birbirlerinin arkasından iş çeviren, affıma sığınarak, terbiyesiz insanlar tanımış. Ciddi bir suratla ona hak verirken iç

Korkuyu Beklerken Kitap Tanıtımı ve İncelemesi

 Korkuyu Beklerken Yazar: Oğuz Atay Yayın Tarihi: 1975 Tür: Öykü Derlemesi Sayfa Sayısı: 196 Kısa Tarihi:     Beyaz Mantolu Adam, Unutulan, Korkuyu Beklerken, Bir Mektup, Ne Evet Ne Hayır, Tahta At, Babama Mektup ve Demiryolu Hikayecileri olmak üzere sekiz hikayeden oluşan bir derleme kitabıdır. İlk romanı Tutunamayanlar ile ses getiren Oğuz Atay'ın öyküleri de romanlarından geri kalmıyor. Her bir hikaye derinliği, zenginliği ve eşsiz dili ile insanı alıp götürüyor. Nereye mi? Her yere. Zaman zaman zihnimizin çatı katına, bazen adı unutulmuş bir demiryoluna, bazense bir cami avlusuna dilenmeye... Kitaba da adını veren hikaye Korkuyu Beklerken 'in gizli mezhep muzdaribi kahramanı kadar korkak, umutsuz ama inatçı bir aşık kadar saplantılı oluveriyoruz kitabı okurken. Sayısız türde sayısız canlandırma ve uyarlamalara konuk olan bu hikayeler hakkında hadi biraz daha ayrıntılara geçelim. Kitabın Konusu:     Her hikayede ayrı bir olay örgüsü var. Ancak kitabın genelinde bir kafa ka

Buz Adam Ötzi

             Buz Adam Ötzi Hakkında Her Şey                                                                                   Buz Adam Ötzi Kimdir? Buz adam Ötzi 19 Eylül 1991’dedağcılar tarafından bulunmuştur. Öncesinde ölü bir dağcı sanılsa da kurtarma operasyonlarının 23 Eylül tarihinde tamamen başarıya ulaşması sonucu günümüzden 5300 yıl önce Bakır Çağı’nda bedenini buzda donan tarihin en iyi korunan mumyalarından olduğu anlaşılmıştır.  Bilim insanları Ötzi üzerinde yaptıkları araştırmalarda nereli olduğuna, neden öldüğüne, geçirdiği hastalıklara, yediği son yemeğine, yanında bulundurduğu eşyalara ve vücudundaki dövmelere bakarak yaşadığı dönemin sosyal ve kültürel özelliklerine ulaşabilmektedirler.  Ötzi ismini bulunduğu vadiden almıştır(Ötzal Alpleri). Buz Adam Ötzi Nasıl Bulundu? Günümüzden 20 yıl önce Avusturya-İtalya sınırında Alp Dağları’nda yürüyüşe çıkan iki Alman turist, son zirveye de çıktıktan sonra daha kestirme bir yerden dönmek isterler. Buz halindeki bir dere yata