Ana içeriğe atla

Çavdar Tarlasında Çocuklar Kitap Tanıtımı ve İncelemesi

 Çavdar Tarlasında Çocuklar

Yazar: Jerome David Salinger

Yayım Tarihi: 1951

Tür: Roman

Orijinal Adı: The Catcher in the Rye

Sayfa Sayısı: 277

Çevirmen: Coşkun Yerli

Tahmini Okuma Süresi: 5 dk

Bana Kitabı Hatırlatan Şarkılar:

          This Charming Man / The Smiths
    Smells Like Teen Spirit / Nirvana
    Purple Haze / The Jimi Hendrix Experience
    Ramble On / Led Zeppelin

Kısa Tarihi:

 Ülkemizde Çavdar Tarlasında Çocuklar ve Gönülçelen isimleriyle bilinmektedir. Aslında "Gönülçelen" ismi Adnan Benk'in; kitabın Fransızca versiyonundan yaptığı çeviridir. Ancak Coşkun Yerli'nin çevirisi, kitabın özgün adına daha yakındır. 

 "Modern Zamanların Başyapıtı" olarak değerlendirilen roman, "ahlak dışı" ve "açık saçık" bulunduğundan, Amerika Birleşik Devletleri'nde uzunca bir süre yasaklı kitaplar arasında kaldı (Ve hala yasaklı olduğu bazı Amerikan kütüphaneleri var.). Amerika'da lise düzeyinde en çok yasaklanan kitap olmasına rağmen aynı zamanda en çok okutulan kitaptır kendileri.



 Kitabın Konusu:  
  Kitaptaki olaylar anti-kahraman Holden Caulfield'ın ağzından anlatılır. Holden'ın üç gününü anlatan
kitap, karakterimizin okuduğu liseden, Noel'den hemen önce atılmasıyla ve evden ayrılmasıyla devam ediyor. Kitap boyunca Holden'ın üç gün içindeki maceralarını okuyoruz. Ve tabii Holden'ın çocukları büyüme derdinden kurtarma hayallerini de unutmamalıyız. 


   BU BÖLÜMDEN İTİBAREN KİTAP İLE İLGİLİ FAZLASIYLA SPOİLER VAR. EĞER KİTABI OKUMADIYSANIZ DEVAM ETMEYİN! 


 Karakterler:

Holden Caulfield: Kitabın ana karakteridir. Kitap boyunca "phony (sahte)" kelimesi ağzından hiç düşmez. Hayatındaki hatta dünyadaki herkesin sahte, sığ ve prim için yaşadığını düşünür. Holden her ne kadar yaşamaktan ve dünyadan ne kadar bıktığını her fırsatta dile getirse de aslında yaşamayı sever ama yaşamak istediği yer dünya mıdır, ona karar veremez. Orta seviye zekaya ancak orta üstü bir farkındalığa sahip, insanın kendisine garip bir şekilde çok yakın gördüğü karakterdir.


Phoebe Caulfield: Holden'ın küçük kız kardeşidir. Holden'ın yapmacık ve sığ bulmadığı nadir insanlardandır. Olağanüstü bir hayal gücüne sahiptir. Yaşı küçük olmasına rağmen bir filmin iyi ya da kötü olduğunu anlayabilir. Düzene uyum sağlama ve düzeni eleştirme arasındaki çizgiyi muhteşem bir şekilde korur. Günümüz tanımıyla iq'su yüksek bir karakterdir.  

Allie Caulfield: Holden'ın lösemiden dolayı hayatını kaybeden küçük erkek kardeşidir. Holden'ın yaşadığı ağır ergenlik döneminin en büyük tetikleyicilerinden olduğunu düşünüyorum.

D.B. Caulfield: Holden'ın büyük erkek kardeşidir. Hollywood için senaryolar yazar ve yazdıkları çok rağbet görmektedir. Holden, abisinin senaryo yazmasını çok tasvip etmemektedir. Bu senaryolar çok fazla talep görmektedir ve Holden'a göre abisi tam da bu yüzden yapmacıktır.

Jane Gallagher: Holden'ın gerçekten bir şeyler hissettiği nadir insanlardandır ancak kitapta hiç gözükmez. Holden, Jane'i hiçbir zaman "phony" değerlendirmez ancak aradan geçen zaman Holden'a Jane'in de herkes gibi olduğunu düşündürdüğünden Jane ile karşılaşmaktan çok korkar.

Ward Stradlater: Holden'ın çoğu zaman "yakışıklı herif" diye bahsettiği yakışıklı ve popüler oda arkadaşıdır. Her okulda olan, hepimizin hayatında en az bir tanesiyle karşılaştığı; bazı malum konular hakkında haddinden fazla bilgisi olan insan tipidir. Holden bir tesadüf sonucu, daha aramaya bile cesaret edemediği Jane'in, Stradlater'la dışarı çıkacağını öğrenince kriz geçirir ve Stradlater'a saldırır.

Mr. Spencer: Holden'ın Pency Prep'teki tarih öğretmenidir. Holden'a sürekli "oyunu kurallarına göre oynamak" kavramından bahsedip durur.

Mr. Antolini: Holden'ın eski İngilizce öğretmenidir. Holden'ın okuldaki mentorudur. Holden'a yaratıcılık, özgünlük, olgunlaşma vb. konular hakkında nutuklar çeker, ancak Holden'ın onun evine sığındığı gece, Holden'ın başını okşaması, Holden'ın bu davranışı eşcinselliğe yorumlayıp orayı terk etmesine yol açar. 


 Altını Çizdiğim Yerler:

  • "Bana birisi bir armağan verdiğinde, sonunda üzülen hep ben olurum." (sf.54)
  • "İnsanlar hep yanlış şeyleri alkışlıyorlar." (sf.84)
  • "Tanıştığıma hiç memnun olmadığım kimselere, durmadan, "Tanıştığımıza memnun oldum," demek beni öldürüyor. Ama, hayatta kalmak istiyorsanız, ille de bu zırvaları söylemek zorundasınız." (sf.86)
  • "Sonunda hep böyle üzülür durursunuz." (sf.109)
  • "Bazı şeyler olduğu gibi kalmalı. Elinizde olsa da, onları büyük cam vitrinlere koyup oldukları gibi kalmalarını sağlayabilseniz." (sf.117)
  • "Sinemalarda böyle sahtekârca zımbırtılara deli gibi gözyaşı dökenlerin yüzde doksanı aslında kötü kalpli, aşağılık insanlar." (sf.133)
  • "Vay canına, öldüğünüzde işiniz gerçekten bitik yani! Ah nerede o günler, gerçekten öldüğüm zaman, şöyle aklı başında biri çıkıp beni denize atıverse, ne iyi olurdu. Ne yaparlarsa yapsınlar da, beni lanet bir mezara tıkmasınlar." (sf.147)
  • "Öldü, biliyorum! Bilmediğimi mi sanıyorsun? Ama, onu yine de sevebilirim, değil mi? Bir insan öldü diye onu sevmekten vazgeçmek zorunda mısın, Tanrı aşkına; özellikle de, hayatta olanlardan bin kez daha iyi kalpli bir insansa?" (sf.161)     

     Şimdi de benim kitap hakkındaki düşüncelerime geldik. 

 Öncelikle, bana göre kitabın ana karakterin ağzından anlatılması gerçekten güzeldi ve bence karakter tiplemeleri de çok iyiydi, hiç üzerlerinde düşünmemenize rağmen gözünüzün önünde beliriyorlar. Kitap kanımca akıcıydı ve okuyucuyu sıkan ya da yoran bir dili kesinlikle yoktu. Yalnız kitabı okuduktan sonra kitabın dili ağızınıza o kadar yerleşiyor ki, yaklaşık üç gün boyunca "seni hergele, lanet olası pislik, ...her neyse" gibi kalıpları fazlasıyla kullanmanız çok mümkün.

     Bunlar kitap hakkındaki en yüzeysel görüşlerimdi, sırada detaylı inceleme var.

   Abartılmış Değişim Korkusu

 Değişimden müthiş derecede korkması da Holden'ın görmezden gelinemeyecek bir özelliği. Bu tespiti yapmak tabii ki ekstra bir zeka ve özen gerektirmiyor. Kitaptaki birkaç örneğe bakmak hepimiz için yeterli olacaktır. Benim aklıma şu an sadece müze ve atlıkarınca örneği geliyor. Müze için "Müzedeki en iyi şey hiçbir şeyin değişmemesi." derken atlıkarınca için, "Atlıkarıncanın en iyi özelliği yıllar sonra bile aynı müziği çalması." diyor. Yine okurken fark ediyoruz ki Holden değişime karşı olduğu gibi büyümeye de karşı. Bence kendisi büyümenin kötü bir şey olduğunun bilincine varmış nadir kişilerden. Bu da onu yaşıtlarından ayırıyor bence. Belki ara sıra çocukça tavırlara bürünmesinin sebebi de kendisini hâlâ çocuk olduğuna inandırmaya çalışmaktır. 

  Holden "Pinokyo" Caulfield   

  Holden daha 16 yaşında, yani bir ergen ve o da her ergen gibi yalan söylüyor hatta belki çoğu ergenden fazla yalan söylüyor. Hem kendisine hem de çevresine hatta bazen okuyucuya bile yalan söylüyor. Kitabın ortalarında bir şey için aşırı derecede düşkün olmadığını söylerken ilerleyen sayfalarda o şey için görebileceğimiz en manyak kişi olduğumuzu söylüyor. Aslında belki de bu karakterin yaşından ötürü gösterdiği basit bir tutarsızlıktan ibarettir.

 Oyunu Kuralına Göre Oynama Sorunsalı 

 Hangi oyunu oynayacağımız bir seçimdir. Bu oyunu beğenip beğenmemek kişinin kendisine bağlıdır. Kişi kendi değerlerine göre bir oyunun doğru olup olmadığına karar verebilir. Bu elbette kişinin oyuna karşı sergilediği tutumun temelidir. Eğer oyunu oynamaya karar vermişsek, bu oyunun içeriğinde, kurallarında vb. konularda bir olumsuzluk olduğunu düşünmüyoruz demektir. Yani oyun hakkında olumlu beklentilerimiz var demektir. Kısacası tek amacımız bu oyunda başarıya ulaşmaktır.
 
  Örneğin futbol oynamayı seven birisi için bu oyun, sonda olumsuzluğa yol açabilecek bir spor olarak görülemez. Futbolun genel kuralları vardır. Bu kuralların amacı, oyunda düzeni sağlamak ve oyunun en iyi şekilde oynandığından emin olmaktır. Eğer bu oyunu oynamak istiyorsanız ben bu oyunu elle oynayacağım ya da topu elime alıp direkt kalenin içine fırlatacağım diyemezsiniz. Bu tarz davranışlarınız karşısında oyundan atılmanız kaçınılmazdır. 

    NOTLAR:
 Son paragraf biraz kitaptan bağımsız oldu ama kitapta bir süre üzerinde durulduğu için konuyla ilgili kendi fikirlerimi de belirtmek istedim. Ayrıca yazımda kullandığım resimler Coming Through The Rye filminden. Filmi izlemedim ama konusuna çok kabaca bakınca Salinger'le ilgili olduğunu gördüm ve filmin kadrosu da bana kitabın karakterlerini anımsattı, belki de filmdeki asıl amaç da budur. 

  Benim kitap hakkındaki görüşlerim bu kadardı. Siz de kendi görüşlerinizi yorumlarda bizimle paylaşırsanız çok seviniriz. Başka yazılarda görüşmek üzere.




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Karalama 1

  10.08.2014 Evim. Sonunda… Her gün hiç bitmeyecekmiş gibi. Ama evime geldiğimde hiç yaşamamışım sanki. Bunu da her gün söylüyorum değil mi? Bütün gün eğilmesin diye çubuklara bağlanan ağaçlarmışçasına zavallıca dimdik dolaşıyorum. Takım elbisem buruşmasın diye oturup kalkarken dikkat ediyorum. Kalabalık sofralarda herkese laf yetiştirirken bir de üstüme dökmemek için çabalıyorum. Aman Allah’ım, rezaleti düşünebiliyor musun? Gerçekten zavallı bir durum insanlığın bu hali. Herkes birbirine gereksiz şakalar yapıyor. Allah’ım ne kadar nefret ediyorum kendimden şakalarına gülerken. Eskimiş kelime oyunlarını dönüp dönüp aynı çevrelerde pazarlıyorlar. İkiyüzlü bir insanım bunlara güldüğüm için. Hiç belli etmiyorum ama, fevkalade bir yalancıyım ben. Bugün birini işe aldım. Heyecanlı, tecrübesiz, şaşkın bir genç. İlkelerinden ne kadar da komik bahsediyor. İş hayatında birbirlerinin arkasından iş çeviren, affıma sığınarak, terbiyesiz insanlar tanımış. Ciddi bir suratla ona hak verirken iç

Korkuyu Beklerken Kitap Tanıtımı ve İncelemesi

 Korkuyu Beklerken Yazar: Oğuz Atay Yayın Tarihi: 1975 Tür: Öykü Derlemesi Sayfa Sayısı: 196 Kısa Tarihi:     Beyaz Mantolu Adam, Unutulan, Korkuyu Beklerken, Bir Mektup, Ne Evet Ne Hayır, Tahta At, Babama Mektup ve Demiryolu Hikayecileri olmak üzere sekiz hikayeden oluşan bir derleme kitabıdır. İlk romanı Tutunamayanlar ile ses getiren Oğuz Atay'ın öyküleri de romanlarından geri kalmıyor. Her bir hikaye derinliği, zenginliği ve eşsiz dili ile insanı alıp götürüyor. Nereye mi? Her yere. Zaman zaman zihnimizin çatı katına, bazen adı unutulmuş bir demiryoluna, bazense bir cami avlusuna dilenmeye... Kitaba da adını veren hikaye Korkuyu Beklerken 'in gizli mezhep muzdaribi kahramanı kadar korkak, umutsuz ama inatçı bir aşık kadar saplantılı oluveriyoruz kitabı okurken. Sayısız türde sayısız canlandırma ve uyarlamalara konuk olan bu hikayeler hakkında hadi biraz daha ayrıntılara geçelim. Kitabın Konusu:     Her hikayede ayrı bir olay örgüsü var. Ancak kitabın genelinde bir kafa ka

Buz Adam Ötzi

             Buz Adam Ötzi Hakkında Her Şey                                                                                   Buz Adam Ötzi Kimdir? Buz adam Ötzi 19 Eylül 1991’dedağcılar tarafından bulunmuştur. Öncesinde ölü bir dağcı sanılsa da kurtarma operasyonlarının 23 Eylül tarihinde tamamen başarıya ulaşması sonucu günümüzden 5300 yıl önce Bakır Çağı’nda bedenini buzda donan tarihin en iyi korunan mumyalarından olduğu anlaşılmıştır.  Bilim insanları Ötzi üzerinde yaptıkları araştırmalarda nereli olduğuna, neden öldüğüne, geçirdiği hastalıklara, yediği son yemeğine, yanında bulundurduğu eşyalara ve vücudundaki dövmelere bakarak yaşadığı dönemin sosyal ve kültürel özelliklerine ulaşabilmektedirler.  Ötzi ismini bulunduğu vadiden almıştır(Ötzal Alpleri). Buz Adam Ötzi Nasıl Bulundu? Günümüzden 20 yıl önce Avusturya-İtalya sınırında Alp Dağları’nda yürüyüşe çıkan iki Alman turist, son zirveye de çıktıktan sonra daha kestirme bir yerden dönmek isterler. Buz halindeki bir dere yata