Ana içeriğe atla

Reading Slump ve Diğer Her Şey

Reading Slump

    Herkese Merhaba.

    Herkesin başından geçip kişiyi zaman zaman delirten bir durum hakkında yazıyorum bugün. Reading Slump.

Reading Slump Nedir?

    Kitabı elime alıyorum, daral geliyor. Odaklanamıyorum. Sıkıcı geliyor. Eskisi gibi heyecanlandırmıyor aynı kitap.
    Evet, reading slump bundan başka bir şey değil. kısacası okuma temposundaki bir düşüş ve ani değişimdir. Düzenli ve sıkı okuyucuların başına gelen bir şeydir. Çünkü zaten seyrek zamanlarda okusanız okuma temponuzda bir düşüş olmaz. Benim de başıma geldiği için bir blog yazısı yazma gereği duydum.

Neden bu kavramın Türkçesi'ni bulamamışız? 

    Aslında yok değil, okuma güçlüğü, okuma düşüşü, okuyamama... Çok da aman aman bir şey gibi gelmiyor kulağa okuyamama deyince. Belki de yabancı versiyonu kulağa daha havalı geldiği veya bir hastalık ismine benzediği için yabancı halini kullanmayı seviyoruz. 

Şimdi de kendimden bahsetmek istiyorum.

    Tam olarak nasıl bir konumdayım hayatta gerçekten bilmiyorum şu sıralar. Ve her zaman en keyifli anılara sahip olduğum kitaplar hiç de cazip gelmiyor. Diyorum ki "Kitabı bir elime alsam okuyacağım ama..." Haberiniz olsun yaklaşık bir aydır o kitabı elime almadım. Ve kitap okumaya ara vermiş oluşum hayatımın her noktasını etkiliyor aslında. Daha gergin olduğumu fark ediyorum kitap okumadığım zamanlar. Çünkü kitaplar hayatımın gerçekten büyük bir parçası. Şu an kitapları neden sevdiğimi felsefik ve duygusal açılardan aslında anlatabilirim ama korkarım yapamayacağım.

Okuma-Yazma

    Kitap okumuyor oluşum yazı yazma kabiliyetimi de etkiliyor. Zaten okumak ve yazmak paralel giden kabiliyetlerdir ama bunun bu kadar net bir şekilde hayatıma etki etmesi bunu dile getirme isteği doğuruyor. Bir an geliyor ve dolup taşan duygu ve düşüncelerimi ifade etmek istiyorum ancak sanki kelimeleri dizme kabiliyeti elimden alınmış ve kafamın o kısmı bomboş kalmış gibi hissediyorum. Veya o benzersiz duygularımı tarif ederken kullandığım kelimeler çok yanlış olabiliyor ve bu beni gerçekten tüketiyor. Anlaşılmamak ve yanlış anlaşılmak hayatımı esir alınca ne yapacağımı bilemiyorum. 
    Zaten herhangi bir türde herhangi bir metin yazdıktan sonra tekrar okuyup da mükemmel olduğunu düşünmek ve büyük bir iç rahatlığıyla paylaşmak alsa mümkün değildir. Ama okuma alışkanlığımı bıraktığımda en başından itibaren yazmak dahi mümkün olmuyor. Bu nedenle de blog yazılarıma bir süre ara vermek durumunda kaldım.

Okuma-Konuşma

    Okuma ve konuşmanın da yine bilindiği gibi güçlü bir ilişkisi vardır. Düzenli okuma alışkanlığına sahip kişi aradığı kelimeleri daha rahat bulur ve akıcı konuşabilir. 
    Düzgünün konuşmak ve her iki kelime arasında ııı dememek içten içe övündüğüm bir şeydir. Ancak okuma alışkanlığımla birlikte bu övünç kaynağımın da kaybolduğunu gözlemledim. Üstelik konuşurken dikkatim dağılıyor ve konudan ansızın kopabiliyorum. Bütün bunları sadece okuma alışkanlığının yitirilmesine bağlayamayız tabi ki. Konuşmadan konuşmaya, konudan konuya ve kişiden kişiye değişip yorumlanabilir bu dikkat dağınıklıkları vs. Belki de nedeninin reading slump olmasını umuyorumdur kim bilir.

    Kısacası her anlamda karmaşık bir konumda olduğumu hissediyorum ve okuma alışkanlığımın kaybolması da bütün bunların suçunu üstleniyor veya her şeyin sebebi en başından beri o.

Her Şeyin Slump'ı Vardır!

    Her şeyin slump'ı vardır. Sonuçta slump bir iş yaparkenki tempo düşüşüdür demiştik. Kariyerinizdeki düşüş, ilişkinizdeki düşüş, her şey olabilir bu. Az önce de açıkladığım gibi konuşma ve yazma becerilerimde veya en azından isteğimde de bir düşüş olduğunu düşünüyorum. Bence bu zincirleme bir akış. Ve her şey okuma alışkanlığımı kaybetmekle başlıyor. Her düşüşün nedeni okuma alışkanlığının kaybedilmesidir diyorum o zaman. Benim kendi tecrübe ve gözlemelerimden çıkardığım sonuç bu şekilde, çoğu insanın aynı fikirde olacağını düşünüyorum.

Dizi ve Film İzlemek

    Dizi ve film izlemeyi çok seven bir insanımdır. Hatta blogumda da yavaş yavaş dolmaya başlayacak Film ve Dizi sayfaları var. Ama fark ettiğim üzere film ve dizilere ağırlık vermek okuma alışkanlığımı mahvediyor. Görsel eğlence kaynaklarındaki uyarıcılar ve insan beynine etkileri, günümüz çocuklarının bu nedenle ileride neler yaşayacaklarını ve hiperaktiviteyi de bu konuya bağlayabiliriz ama konudan sapmak istemiyorum. 
    Dizi ve filmler görsel uyarıcıları nedeniyle daha dikkat çekici olabiliyor ve o dünyadan çıktıktan sonra yirmi dokuz harfin kombinasyonundan kendi aklımızı kullanarak bir dünya yaratılmasına ortak olmak, evet, zor gelebilir. Her ne kadar her fırsatta "kitap filmden iyidir" düşüncesini savunsam da bu tuzağa ben de zaman zaman düşüyorum. Özellikle de yazımın bu kısmı hakkında yorum yaparsanız çok memnun olurum.

    Yine tatmin olmasam da en azından kendimi ifade etmeyi denedim. Umarım (?) aranızda benimde aynı duygu ve düşünceleri paylaşanlar vardır ve umarım yazımı beğenmiş, anlamışsınızdır. Başka yazılarda görüşmek üzere...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Karalama 1

  10.08.2014 Evim. Sonunda… Her gün hiç bitmeyecekmiş gibi. Ama evime geldiğimde hiç yaşamamışım sanki. Bunu da her gün söylüyorum değil mi? Bütün gün eğilmesin diye çubuklara bağlanan ağaçlarmışçasına zavallıca dimdik dolaşıyorum. Takım elbisem buruşmasın diye oturup kalkarken dikkat ediyorum. Kalabalık sofralarda herkese laf yetiştirirken bir de üstüme dökmemek için çabalıyorum. Aman Allah’ım, rezaleti düşünebiliyor musun? Gerçekten zavallı bir durum insanlığın bu hali. Herkes birbirine gereksiz şakalar yapıyor. Allah’ım ne kadar nefret ediyorum kendimden şakalarına gülerken. Eskimiş kelime oyunlarını dönüp dönüp aynı çevrelerde pazarlıyorlar. İkiyüzlü bir insanım bunlara güldüğüm için. Hiç belli etmiyorum ama, fevkalade bir yalancıyım ben. Bugün birini işe aldım. Heyecanlı, tecrübesiz, şaşkın bir genç. İlkelerinden ne kadar da komik bahsediyor. İş hayatında birbirlerinin arkasından iş çeviren, affıma sığınarak, terbiyesiz insanlar tanımış. Ciddi bir suratla ona hak verirken iç

Korkuyu Beklerken Kitap Tanıtımı ve İncelemesi

 Korkuyu Beklerken Yazar: Oğuz Atay Yayın Tarihi: 1975 Tür: Öykü Derlemesi Sayfa Sayısı: 196 Kısa Tarihi:     Beyaz Mantolu Adam, Unutulan, Korkuyu Beklerken, Bir Mektup, Ne Evet Ne Hayır, Tahta At, Babama Mektup ve Demiryolu Hikayecileri olmak üzere sekiz hikayeden oluşan bir derleme kitabıdır. İlk romanı Tutunamayanlar ile ses getiren Oğuz Atay'ın öyküleri de romanlarından geri kalmıyor. Her bir hikaye derinliği, zenginliği ve eşsiz dili ile insanı alıp götürüyor. Nereye mi? Her yere. Zaman zaman zihnimizin çatı katına, bazen adı unutulmuş bir demiryoluna, bazense bir cami avlusuna dilenmeye... Kitaba da adını veren hikaye Korkuyu Beklerken 'in gizli mezhep muzdaribi kahramanı kadar korkak, umutsuz ama inatçı bir aşık kadar saplantılı oluveriyoruz kitabı okurken. Sayısız türde sayısız canlandırma ve uyarlamalara konuk olan bu hikayeler hakkında hadi biraz daha ayrıntılara geçelim. Kitabın Konusu:     Her hikayede ayrı bir olay örgüsü var. Ancak kitabın genelinde bir kafa ka

Buz Adam Ötzi

             Buz Adam Ötzi Hakkında Her Şey                                                                                   Buz Adam Ötzi Kimdir? Buz adam Ötzi 19 Eylül 1991’dedağcılar tarafından bulunmuştur. Öncesinde ölü bir dağcı sanılsa da kurtarma operasyonlarının 23 Eylül tarihinde tamamen başarıya ulaşması sonucu günümüzden 5300 yıl önce Bakır Çağı’nda bedenini buzda donan tarihin en iyi korunan mumyalarından olduğu anlaşılmıştır.  Bilim insanları Ötzi üzerinde yaptıkları araştırmalarda nereli olduğuna, neden öldüğüne, geçirdiği hastalıklara, yediği son yemeğine, yanında bulundurduğu eşyalara ve vücudundaki dövmelere bakarak yaşadığı dönemin sosyal ve kültürel özelliklerine ulaşabilmektedirler.  Ötzi ismini bulunduğu vadiden almıştır(Ötzal Alpleri). Buz Adam Ötzi Nasıl Bulundu? Günümüzden 20 yıl önce Avusturya-İtalya sınırında Alp Dağları’nda yürüyüşe çıkan iki Alman turist, son zirveye de çıktıktan sonra daha kestirme bir yerden dönmek isterler. Buz halindeki bir dere yata